28 Ocak 2012 Cumartesi

Fenerbahçe kendi kalesine gol attı


Türk Futbolu tarihine tanıklık etmeye devam ediyoruz. Çocuklarımız, torunlarımız, gelecek nesil bu günleri kitaplarda okuyacak. Bu süreci yakından yaşayanlardan olduğumuz için kendimizi şanslı mı hissetmeliyiz, yoksa kahretmeli miyiz bilemedim?

1992 yılında Türkiye Futbol Federasyonu’nun özerkliğe kavuştuğu tarihten bu yana yapılan genel kurullardan sadece üçüne katılamadım. Yanılmıyorsam o günden bu yana tam 17 genel kurul gerçekleşti. Bu genel kurullarda silah da çekildi, çiçek de verildi. Ama hiç biri bu kadar ilginç değildi. Böylesini yaşamamıştım. Öncesiyle, sonrasıyla bu diğerlerinden çok farklıydı.

TFF genel kurullarının en büyük özelliği, toplantının yapıldığı salonda yaşanılanlardan daha ziyade, lobide yaşanılanların süreci etkilemesidir. Bu yüzden genel kuruldan önceki gece herkes için hayati önem taşır. Delegeler lobide harıl harıl kulis yapar, nabız yoklarlar. Ertesi gün de lobinin fikri salondaki genel kurula yansır. Bu hep böyle olmuştu. Ancak bu defa kesinlikle öyle olmadı.

Genel Kurul’dan bir önceki gece üç maç olması elbette etkenlerden biriydi. Nitekim maçı olan takımların delegeleri otele çok geç saate gelirken, maçı olmayan takımların delegeleri lobide oturmak yerine odalarına çıkıp maç izlediler.

Kapıda delegeleri Başkanvekili Göksel Gümüşdağ karşıladı. Hani şu Başkanvekilliğini yaptığı TFF tarafından disiplin kuruluna sevk edilen ve futbol camiasında küfür etmediği isim kalmayan, torpilli yönetici. Şahsen ben kendi adıma böyle bir isimin hala o koltuğu işgal ediyor olmasından utanıyorum. Nitekim delegelerden de benim gibi düşünen hiçte azımsanacak sayıda değildi.

Gece sakin geçerken, sabah herkes birbirine, “Ne olacak şimdi?”,Kabul edersek ne olur, kabul etmezsek ne olur?” şeklinde sanki uzaydan gelmişçesine sorular soruyordu. Büyük bir belirsizlik vardı. Delegeler ortada şaşkın ördek yavrusu gibi dolaşıyordu. Süper Lig kulüpleri olaya daha vakıftı. Zira sürekli toplandıklarından ve süreci yönettiklerinden daha bilinçliydiler. 
Divan Başkanı oylamayı etkiledi

Salona girildiğinde yapılacak oylamadan az bir farkla evet çıkması muhtemel gözüküyordu. Çünkü o güne kadar yapılan tüm genel kurullarda TFF tarafından verilen hiçbir önerge ret olmamıştı. Ancak, buna rağmen bu az fark ‘Evet’çileri endişelendiriyordu ve işlerini garantiye almak istiyordular. Kulis için zaman bulunamamıştı. Yanlış bir şey yapmaktan korkuyorlardı. Nitekim bir önerge verdiler ve 1 saatlik ara talep ettiler. Divan Başkanı Yalçın Karadeniz de ‘Evet’çiler gibi düşünüyordu. Bunu da başkanlığını yaptığı divandan açık açık söyledi ve delegelerden 1 saatlik ara için evet oyu istedi. Ancak ‘Evet’ diyenler, ‘Hayır‘ diyenlerin nerdeyse yarısı kadardı. Fakat Divan Başkanı oylamayı hiçe sayıp arayı verdi.

İşte ne olduysa bu arada oldu aslında.

Divan Başkanı’nın bu tavrı özellikle 3. Lig kulüpleri tarafından çok büyük tepki topladı. Verilen arada da Süper Lig Kulüpleri kendi aralarında ciddi bir şekilde birbirine girince, hatta yumruklaşmaya varan kavgalar yaşanınca, ara sonrasında delegeler arasında bir denge oluştu.

Daha önceki bütün genel kurullarda konuşmacılar dinlenmez, konuşmalar esnasında salon boşalır ve oylamaya kadar delegeler dışarıda kulis çalışması yapardı. Oysa bu kez çok fazla konuşmacı olmasına rağmen, hemen hemen bütün delegeler pür dikkat konuşmacıları dinledi. Özellikle Şenol Güneş ve Altay Başkanı Ömer Hızlıok’un konuşmaları delegelerin fikirlerinin değişmesinde büyük rol oynadı.

Genel Kurul öncesinde Fenerbahçe büyük bir blöf yaparak 58. Madde değişmesin diye görüş bildirmişti. Nitekim Fenerbahçe adına kürsüye çıkan her konuşmacı bu yönde konuştu. Konuştu konuşmasına ama aslında bu maddenin değişmemesi halinde en büyük zararı kendileri göreceklerini biliyorlardı. Ama maddenin değişeceğinden o kadar emindiler ki! Mağduru oynamak ve bundan prim yaparak hem değişmiş maddede daha az cezayla yırtmak hem de aslında istediklerinin olması en büyük arzularıydı.

Ama beklenen olmadı. Lütfi Arıboğan’ın delegelere teklif ettiği rüşvet gibi yardım teklifine rağmen, şike karşıtı delegeler kazandı ve madde olduğu gibi kaldı.

Fenerbahçe bu sonuçla adeta kendi kalesine gol attı. Çünkü 30.000 sayfa belge ve 400 küsür sayfa iddianame, üstüne üstlük Etik Kurul raporu karşısında ceza almamaları imkânsız gözüküyordu. Kendi kalelerine attıkları bu golle, aslında kendileri ile birlikte diğer rakiplerini de aşağıya çektiler. “Biz düşeceksek siz de bizimle geleceksiniz” dediler. Zira Galatasaray ve Fenerbahçe taban tabana zıt oldukları bir konuda nasıl olur da fikir birliği yapar, aynı yönde oy kullanır? Bunun başka bir izahı var mı?

Şenes Erzik konu mankeni

UEFA’da Platini’den sonra en etkin isim olarak bilinen, TFF’nin de Onursal Başkanı durumundaki Şenes Erzik’in tavrı ise tam bir hayal kırıklığıydı. Türk Futbolu can çekişirken yardım elini uzatmak yerine izlemeyi tercih etti. Yol göstermek, akıl vermek şöyle dursun, çıkıp görüşünü bile söylemeye yüreği yetmedi. Elini taşın altına koymaktan, kaçındı. Yine kendini düşündü. Adı yıpranmasın diye sessizce olanı biteni izledi.

Oysa aynı Şenes Erzik 2006’da UEFA adına gelen gözlemciyi yaptığı konuşma sonrası 4 büyük kulüp başkanı ile görüştürmüş ve adeta baskı yaparak konuşmasını değiştirtmişti. Nitekim sonrasında bu baskı ve UEFA’nın gözünü yumması neticesinde Hasan Doğan başkan seçilmişti. O zaman çıkıp konuşan, her türlü riski alan Şenes Erzik bu defa süt dökmüş kediydi!

Kasımpaşa neden sustu?

Bir başka hayal kırıklığı da Suha Sidal’dı. Bir hafta önce katıldığı bir televizyon programında, Türk futbolu Göksel Gümüşdağ'dan kurtulmalı", “Genel Kurul’a gelirse orada onu rezil edeceğim” diye veryansın eden Sidal da sesi soluğu çıkmayanlardandı.

Genel Kurul sona erdiğinde kaos biteceğine daha da arttı. Hiç kimse ne olup bittiğini anlamamıştı. Mehmet Ali Aydınlar’ın istifa edeceği sinyalleri vermesi üzerine işler hepten karıştı. 58. madde bu durumda ne zaman işleyecek?  UEFA ne kadar süre verdi? Takımlar hemen mi düşürülecek? Mehmet Ali Aydınlar istifa ederse yerine kim gelecek? Herkes birbirine bu soruları sordu durdu.

Bence Mehmet Ali Aydınlar muhteşem bir kapanış konuşması yaptı. Aldığım duyumlara göre Yönetim Kurulu arkadaşlarına “İstifa etmeliyiz” dedi. Ancak özellikle Lütfi Arıboğan ve Göksel Gümüşdağ bu fikre karşı çıkarak devam etmeleri gerektiği konusunda Başkanı ikna etti. Kafası karışan Mehmet Ali Aydınlar’da bir hafta düşünmek için süre istedi. Bence bu süreyi bile beklemeden Genel kurul kararı alacak ve istifa edecek.

Çünkü gündemin bu kadar yoğun ve karışık olduğu bir dönemde tatile çıkmanın izahı olmadığı gibi aslında kabul edilir tarafı da yok.

Aslında bakılırsa bu Yönetim Kurulu 14 Şubat 2006’da seçilen Hasan Doğan Yönetimi’nin uzantısı. Her ne kadar 2 başkan değişmiş olsa da iskelet aynıdır. Zaten o tarihten bu yana da delegeler kendi hür iradelerini genel kurullara yansıtamıyorlardı. Ta ki bu genel kurula kadar. Çünkü bu Genel Kurul’da bir işaret gelmedi. Görüldü ki delegeler hür iradeleri ile karar aldıklarında mevcut yönetim delegeler üzerinde etkili olamıyor.

Olası bir seçimde, bir işaret gelmezse bu iskelet kesinlikle bozulacak. Lütfi Arıboğan ve Göksel Gümüşdağ’ın ellerini Türk Futbolundan çekmesiyle de her şey yoluna girecek ve nefes almaya başlayacaktır.

Bahis soruşturması kapıda

Bu arada çok yakında şike soruşturmasının devamı niteliğinde bir bahis soruşturması olacağı konusunda duyumlar aldım. Eğer bu duyumlar doğruysa yine bir sabah sürpriz gözaltılarla yataklarımızdan kalkabiliriz. 

7 yorum:

  1. Sevgili Cüneyt Yalınkılıç,
    Bu yazınız için sizi tebrik ediyorum.
    O kongre ancak bu şekilde anlatılabilirdi.
    Fenerbahçenin kendi kalesine attığı gol kısmı "cuk" oturmuş. Bence de üyelerin iradesine ipotek konmadığında karar, tabanın istediği gibi oluyor.
    Başarılar..
    tarih_adam

    YanıtlaSil
  2. KAlemine sağlık,sözcük sözcük aynı şeyleri düşünüyordum ama bu kadar analitik anlatamazdım

    YanıtlaSil
  3. Çok aydınlatıcı oldu. Teşekkürler. Tebrikler.

    YanıtlaSil
  4. Yazı tek kelime ile harika olmuş. Emeklerinize sağlık.

    Kongre ile ilgili olan yorumum ise aşağıda;

    3 Temmuz ülke futbolunu temizlemek için elimize gelen şansın doğduğu tarihtir. Tren kaçtı, bu treni kaçıranların diğer trenleri beklemesi ülke futbolunu karanlığa sürükler. Zaman yüreklice kararlar alabilecek büyük idarecilerin zamanıdır.

    YanıtlaSil
  5. Tebrikler. Tüm tespitlerinizde haklı çıktınız.. Peki şimdi ne olacak? Bu konudaki yazınızı sabırsızlıkla bekliyorum. Bu arada neden bir gazete yazmıyorsunuz?

    YanıtlaSil
  6. Çok güzel bir yazı. Her dediğinize katılıyorum. Türk futbolunun bence en büyük eksikliği ve ihtiyacı alanında eğitim almış kaliteli uzman profesyonel spor yöneticileri olmamasıdır! Tüpçü, turizimci, inşaatcı, torpilli belediye memuru veya eski basketbolcu futbolu yönetmeye kalkarsa sonuç bu olur!

    YanıtlaSil