14 Ağustos 2010 Cumartesi

Telefonu kimsede olmayan Part-Time hoca

Türkiye Futbol Federasyonu ’nun (TFF) aylar önce anlaşma imzaladığı, ama Rusya Milli takımı ile olan anlaşması nedeniyle A Milli takımda resmen göreve başlatamadığı, Hollandalı Teknik Direktör Guss Hiddink nihayet Romanya maçı ile birlikte takımın başına geçti.

Fatih Terim’in istifasının ardından, aylarca peşinden koşulup Şubat ayında şartlı olarak ikna edilerek anlaşılan Hollandalı teknik adam İstanbul’da yaptığı ilk basın toplantısında “'İşimin en büyük ve sevdiğim kısmı, Türkiye'deki maçları takip etmek olacak. Zaten oynayan oyuncuları seçiyorum. Pek çok maçı ve oyuncuyu görmek için sabırsızlanıyorum. Birçok oyuncuyu takip ediyorum, ama bunu derinleştirmem gerek. Milli takım olarak pek yerinizde duramazsınız. Seyahat etmek durumundasınız. Ben de seyahat eden bir yöneticiyim. Türkiye'de olduğu gibi yurt dışında da seyahat edeceğim. Avrupa'ya da gideceğim. Burada da vakit geçireceğim” diyerek aslında part-time çalışacağının sinyallerini vermişti. 

Nitekim, ABD’de yapılan ve bir hazırlık kampından çok turistik seyahati andıran maçların ardından, Romanya maçına kadar olan süre içinde, Hiddink’in TFF’nin İstinye’de bulunan binasında kendisine tahsis edilen odasında harcadığı mesai sayısı bir elin parmaklarını geçmedi.

Rusya Milli Takımını 7 milyon euro yıllık ücretle çalıştıran Guus Hiddink’in, A Milli Takımın başına yaklaşık 4 milyon euro gibi rakama gelmesi herkesi şaşkına çevirmişti. Fakat olayın gerçek yüzü kısa sürede ortaya çıkmış ve aslında Hollandalı teknik adam milli takımımızı çalıştırmak için adeta küçük bir servetin altına imza attığı basına yansımıştı. Maç başına galibiyet primi 300 bin euro alacak olan Hiddink, Avrupa Şampiyonasına milli takımımızı götürmesi durumunda 2 milyon euro ekstra prim alacak. Hollandalı bunun dışında çeyrek final için 2, yarı final için 3, final için 4, Avrupa Şampiyonluğu için de 5 milyon euro prim alacak. Bu arada Hiddink'in, Türkiye'ye gidiş gelişlerindeki tüm birinci sınıf uçak biletleri de TFF tarafından karşılanacak. Ayrıca Hollandalı teknik adamın Türkiye'de kaldığı süre içinde Çırağan'da konaklayacağı ve otel odasının ücretinin de TFF tarafından ödenecek.
Part-time çalışma için oldukça iyi rakamlar olsa gerek!

Şimdi sıkı durun! Bu büyük rakamlarla göreve gelen, yardımcılıklarını Oğuz Çetin ile Engin İpekoğlu’nun yaptığı Guus Hiddink’i, yaklaşık 14 teknik adam ve eski futbolcudan oluşan bir ekip destekliyor.

Ben TFF’de görev aldığım dönem içinde Mustafa Denizli, Şenol Güneş, Ersun Yanal ve Fatih Terim gibi birbirinden değerli tam 4 farklı yerli teknik adamla A Milli takımda birlikte çalışma fırsatı buldum. Milli Takımlardaki işleyişi de çok iyi bilirim. A Milli Takım’ın yaklaşık 30 kişilik geniş aday kadrosu vardır. Milli Takım işte bu aday kadro içinden seçilir. Çok özel ve olağanüstü bir şey olmadıkça bu kadronun dışına çıkılmaz. Bu futbolcular periyodik olarak takip edilir. Ümit Milli Takım ve alt yapı da zaman zaman bu aday kadroyu şekillendirir.
Aldığı ücret Hiddink’in yarısı kadar bile olmayan ama buna karşın çok büyük eleştirilere maruz kalan eski teknik direktörümüz Fatih Terim, tıpkı diğer yerli hocalarımız gibi her gün sabah erkenden görevinin başına gelir, tüm mesaisini sonuna kadar TFF için harcar ve Türk futbolunun gelişmesi için kendisinden de bir şeyler katarak saha dışında da çalışmalarda bulunurdu. Katıldığı sosyal sorumluluk projelerini saymıyorum bile. Oynanan bütün maçları ya bizzat kendi izler ya da beraber çalıştığı A Milli Takım antrenörlerine izletirdi. Ekibinin yetişemediği durumlarda ise Ümit Milli Takım ve alt yapı hocalarından ek yardım alırdı.

Hiddink’in göreve getirilmesiyle birlikte A Milli Takım Maç ve Oyuncu İzleme Bölümü adında bir departman kuruldu.  Yaklaşık 14 eski futbolcu ve antrenörden oluşan bu bölümün sorumluğunu Gökhan Keskin ve Zeki Önatlı birlikte üstleniyor. Yani 30 futbolcuyu takip etmek için Oğuz Çetin ve Engin İpekoğlu dışında 14 kişi.  Her 2 futbolcuyu 1 hoca izliyor demektir bu.

Elbette böyle olunca hangi teknik adam olursa olsun part-time çalışır tabi.
TFF bünyesinde şu anda çalışan kaç antrenör çalışıyor ve bütçeye nasıl bir yük veriyor çok merak ediyorum. Sadece şu yukarıdaki antrenör sayısı ve rakamlar bile TFF’nin dev bütçesinin nasıl açık verdiğini, neden ibra edilmediğini gösteriyor.

Bazı yazıları yazarken gerçekler ve doğrular adına istemeden de olsa sevdiğiniz insanlara zarar verebilirisiniz. Bu departmanda çalışan isimlerin birçoğu benim yakından tanıdığım ve çok sevdiğim insanlar. Ancak doğru bildiğin yolda yalnız kalmayı göze almak gerekiyor. Elbette TFF’den futbola hizmet etmiş, emeği geçmiş eski futbolcu ve antrenörlerin ekmek yemesi gerekiyor. Bu emektarlara tabi ki bir istihdam açılması gerekiyor. Ama bunun yeri yetişmiş futbolcuların mücadele ettiği A Milli takım yerine, futbolcu gelişimi ve yetiştirilmesi olmalı.

Bu arada eski bir TFF çalışanı olmanın avantajıyla bazı bilgiler kulağımıza gelmiyor değil hani. Mesela A Milli Takım dışındaki bütün kategorilerin başında bulunan ve bir anlamda Türk futbolunun geleceğine yön veren, Fatih Terim’den önce A Milli Takım’ın hocası olan Ersun Yanal hala Guus Hiddink ile bir araya gelmiş değil. Ne acıdır ki Yanal’la, Hiddink’i bir araya getirme çabaları maalesef aylardır gerçekleşmiyor. Yanal randevu talebine hala yanıt alabilmiş değil! Bu buluşmanın gerçekleşememesinin nedeni, part-time hocamızın vakitsizliği midir yoksa bu buluşmayı organize edecek kişilerin güç ve yetki hırslarının, akıl ve mantıklarının önüne geçmesi midir bilinmez? Ancak bildiğimiz bir şey var ki part-time hocamızın telefon numarası, yardımcısı Oğuz Çetin dışında TFF’de hiç kimsede yok.

Kim ne derse desin, bugün A Milli Takımın başında Guus Hiddink değil, Oğuz Çetin var. Çünkü buradaki bütün koordinasyonu yapan, takımı şekillendiren, isimleri belirleyen, Hollandalı’ya raporlayan ve idari işleyişi şekillendirip kontrol eden kişi Oğuz Çetin’dir. Bir anlamda A Milli Takımımızın gölge teknik direktörüdür.

Hal böyleyken full-time yerli hocalarımızın başaramadığı ekol oluşturma becerisini, part-time hocamız Guus Hiddink mi gösterecek?  Zaman bunu hepimize gösterecek.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Türk Futbolunun sonu mu geliyor?

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) verdiği ve vermediği kararlarla tarih yazmaya devam ediyor. Türk futbolu, geçtiğimiz günlerde gerçekleşen ve TFF yönetiminin tarihinde ilk kez ibra edilmediği, büyük bir ihtimalle de iptal edilecek Genel Kurul’un etkileri daha henüz soğumadan, yeni bir tehlike ve büyük bir skandalla karşı karşıya.
Geçtiğimiz sezon yaşanan tartışmalı sürecin ardından Süper Lig'den Bank Asya'ya düşürülen Ankaraspor artık yok!.. TFF aleyhine açtığı davayı geri çekmesi için verilen süre içinde herhangi bir işlem yapmadığı için başkent kulübü ile ilgili son karar verildi ve Ankaraspor ihraç edildi. Mavi Beyazlılar bundan böyle küçükler liginde bile mücadele edemeyecek.
TFF’nin Ankaraspor ile ilgili içine düştüğü durum, neresinden tutarsanız tutun elinizde kalıyor.
Ankaraspor geçtiğimiz sezon Turkcell Süper Lig’den düşürüldüğünde ve tahkimden de olumsuz sonuç aldığında, haklarının gasp edildiğini ileri sürüp durumun hukuka aykırı olduğunu savunarak yerel mahkemeye başvurmuştu. 12 milyon lira tazminat talebinde bulunan Ankaraspor için, ilgili mahkeme Tahkim Kurulu’nun oluşum ve işlemlerinin Anayasa’ya uygunluğunun sorgulanması için Anayasa Mahkemesi’nden görüş istemişti. Adeta TFF’ ye savaş açan başkent ekibi, aslında bir anlamda bu mahkemeyle birlikte Mayıs 2009’da TBMM’de kabul edilen 5894 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu kuruluş ve görevleri hakkında kanunun iptali içinde Anayasa Mahkemesi’ne gitmiş oldu. Halen devam bu davanın TFF aleyhine sonuçlanması durumunda, Ankaraspor yüklü bir tazminat alacak ve haklarının iadesi mümkün olabilecek.

Bu süreç üzerine harekete geçen Futbol Federasyonu ise çerçeve statü gereği kulüplerin verdiği taahhütnameyi gerekçe göstererek Ankaraspor’un da talimatlara uymasını istemişti. Türkiye liglerinde mücadele eden kulüpler her sezon başında aşağıdaki taahhüdü verirler:

“Kulübümüz Türkiye Futbol Federasyonu bünyesinde amatör futbol faaliyetlerine katıldığından / katılacağından Türkiye Futbol Federasyonu’nun Kanun,Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Ana Statü ve Federasyonca düzenlenen talimatlara,tescil ve müsabaka esaslarına uyacağımızı, Federasyonla, diğer kulüp ve futbolcularla çıkacak ihtilafların 3813 sayılı Kanuna, FİFA Kurallarına ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na göre kurulup çalışan Tahkim Kurulu tarafından çözümlenmesini ve bu kurulun kararlarına uyacağımızı, bu kararlara karşı hiçbir İdari ve Adli  Yargıya Temyiz,Tashihi karar,yargılamanın iadesi gibi Kanun yollarına başvurmayacağımızı ve bütün bunlara aykırı hareket ettiğimiz takdirde tescilimizin iptalini ve müsabakalara iştirak ettirilmemeyi kabul ve taahhüt ederiz.”

Bu taahhüdü vermeyen takım tescil edilmez ve müsabakalara alınmazlar.
Şimdi birçok futbolsever gibi benim de aklıma takılan bir takım sorular var;
Ankaraspor TFF’yi mahkemeye bugün vermedi ki! Neden mahkemeye verdiği an tescilini iptal etmediniz? Hadi tescilini iptal etmediniz, sene başında kulüplerden aldığınız bu taahhüdü Ankaraspor’dan alamadığınız halde, neden liglere ve fikstür çekimine kabul ettiniz? Bu durumda geçtiğimiz hafta yaptığınız fikstür çekiminden önce ihracı gerçekleştirilemez miydi? Bank Asya 1. Lig’inde düşecek takım sayısı, henüz lig başlamadığı halde 3 ten 2’ye düşürülmüş oldu, bu ligdeki kaliteyi etkilemeyecek mi? Lig henüz başlamadan liglerden ihraç edilen takım neden tüm maçlarda hükmen mağlup edilir ve her maçı oynuyormuşçasına diğer takımlara 3 puan verilir?  Burada bilmediğimiz bir çıkar ilişkisi mi söz konusu? TRT’nin bu oynanmayan maçlardan doğan zararlarını kim karşılayacak? Sırf Bank Asya 1. Lig’de olduğu için Ankaraspor’a transfer olan genç futbolcuların durumu ne olacak? Bu futbolculara yazık değil mi? Bütün kulüplerin takımını oluşturduğu ve bütçelerini bitirdiği bu saatten sonra, bu futbolcular kendilerine yeni kulüp bulabilir mi?
Bu soruların yanıtları verilir ya da verilmez. Netice de yaşam da futbolda devam ediyor ve edecek. Ankaraspor yerel mahkemede açtığı davada kazanması halinde, bu soruların oluşturduğu zararların birçoğu maddi anlamda karşılığını bulur. Bu sadece TFF’nin bütçesindeki açığın büyümesine ve itibarını kaybetmesine neden olur. Telafisi mümkündür. Ancak yerel mahkemenin, Anayasa Mahkemesi’ndeki başvurusu Türk futbolu için hayati bir önem oluşturuyor. Eğer Anayasa Mahkemesi bu başvuruyu değerlendirip kanunu iptal ederse, asıl kızılca kıyamet o zaman kopacak. Böyle bir karar adeta Türkiye’nin Bosman davası olacak. İşte o zaman hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Sonuçlarını bugünden tahmin etmek çok zor. Ama TFF’nin zaten kuvvetli olmayan otoritesi, bu karar sonrası kökten kaybolacak. Asıl amacı işleri hızlandırmak ve acil kararlar vermek olan Tahkim Kurulu’nun kararları bağlayıcılığını yitirecek ve isteyen her kulüp yerel mahkemelere başvuracak. Kararların çıkması ayları, hatta yılları bulacak.  Kulüplerin TFF’den ayrılması söz konusu olabilecek.
Kısacası Türk Futbolu’nda 20 yılda oluşturulan düzen işin ehli olmayan kişiler yüzünden büyük bir kaosa doğru sürükleniyor. İş işten geçmeden TFF Genel Kurulu acilen olağanüstü toplanmalı ve kanayan yaraya pansuman yapmalıdır.