Mesut Özil Almanya Milli Takımını tercih ettiğinde hiç
şüphesiz benim gibi bir çoğunuzun içi acımıştır. Bir çok kişi Mesut’u vatan
hainliği ile suçladı. Aslında
haksız da sayılmazlardı.
Günümüz Türk ceza hukukunda Mesut’un yaptığı bu davranış vatana
ihanet suçu kapsamında değildi belki. Ancak biz biliriz ki vatan,
millet, bayrak, namustur. Bunlara hıyanet eden ise, “Vatan Haini”
Adı dışında hiçbir şekilde Türklükle alakası olmayan bu Alman
vatandaşı futbolcu, zaten kendini Türk olarak görmediğini açık açık ifade
ediyordu. Buna karşın biz hala, “Real Madrid’de oynayan ilk Türk”,
“Alman Milli Takımındaki Türk futbolcumuz” gibi avuntular içindeydik.
Nitekim ben de 9 Ekim 2010 tarihli yazımda buna değinip ”Bu
ülkenin ekmeğini yemiş, suyundan içmiş, sonra da yine devletin yaptığı ikili
anlaşmalarla Bartın’dan kalkıp Almanya’ya ekmek parası için gurbete gitmiş, bir
ailenin çocuğu Mesut. Tıpkı bugün Ay-Yıldızlı formamızı giyip İstiklal
Marşımızı dinlerken gurur duyan, tüyleri diken diken olan, bu ülke için ter
akıtan futbolcularımız Halil, Hamit, Nuri, Yıldıray, Özer’in ailelerinin
gittiği gibi. Ama buradaki tek fark Mesut’un ailesinin aslını unutup,
para için uyruklarının yanı sıra kimliklerini değiştirmesi, diğerlerinin
ailelerinin ise vatan ve bayrak sevgisi için her türlü riski göz önüne alarak,
kendilerine altın tepside ikram edilenleri ellerinin tersi ile itmesi.
Öncelikle bu futbolcularımızı yetiştiren değerli Anne ve Babalarımızın
ellerinden saygıyla öpüyorum. Onlara bu vatan için böylesi pırlanta gibi
hayırlı evlatlar yetiştirdikleri için teşekkür ediyorum. Ben de bir gurbetçi
ailenin çocuğuyum. Keza annem babam ve kardeşim Alman vatandaşı. Ama ne annemin
ne babamın ne de kardeşimin ağzından bugüne kadar “Ben Almanım” kelimesini
duymadım. Evet şartlar bunu gerektirdiği için “Alman vatandaşılar” ama “Alman”
değiller” demiştim.
Ancak bugün gelinen noktada görüyoruz ki aslında Mesut’un
yaptığı çok da yanlış değilmiş. Hatta çok yakında spor sayfalarında yeni Mesut
Özil vakaları yaşayabiliriz. Ama bunlar canımızı daha da acıtacak türden olacak.
Öyle ki “Türk kökenli futbolcu tercihini Kürt Milli takımından yana kullandı”
şeklinde haberler okuyabiliriz. Ya da tam tersi.
Siyasetten ve politikadan anlamam ama görünen o ki çok
yakında ülkemizin bir bölümü Kürdistan olarak adlandırılacak. Gazetelerden
okuduklarım, televizyonlardaki izlediklerim ve çevremdeki konuşmalar beni bu
gerçekle yüzleştiriyor. Sıradan bir vatandaş olarak elimizden bir şey gelmiyor
elbet. Bizler başkalarının yazdığı senaryonun zorunlu oyuncularıyız ne de olsa.
Olaya bilmediğim ve anlamadığım çerçeve yerine bildiğim gözle bakınca ise
ortaya çıkan tablo tam bir ironi.
Daha düne kadar Türkiye liglerinde mücadele eden bizi Avrupa’da
temsil eden göğsünde Türk bayrağı taşıyan bir çok takımımız artık Kürdistan 1.
Ligi’nde oynayacak. UEFA’da eleme turlarında rakiplerimiz olacak. Ya da çeşitli
seviyelerde Ay Yıldızlı forma için mücadele eden bir çok futbolcu, başka bir bayrak
için ter akıtıyor olacak. Bunların kabusunu bile görmek benim canımı yakıyor.
Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının kurduğu, Kürdün, Lazın, Çeçenin,
Boşnağın daha bir çok milletin Türklerle omuz omuza savaşarak çizdiği bu
sınırların bir çırpıda bozulmasını yüreğim kaldırmıyor.
En kötü barış, en iyi savaştan iyidir. Buna kesinlikle katılıyorum.
O coğrafyada yaşayan daha önce mağdur olmuş Kürt asıllı Türk vatandaşlarımızın
sıkıntılarını ve bu nedenle isyanlarını da anlıyorum. Ama bu silahla, kahpece
olmamalıydı. İş sınır bozmaya varmamalıydı.
Umarım günün birinde Türkiye Kürdistan milli takımlarının oynadığı bir maçı
görmeyi Allah bana ve bu Ulusa nasip etmez.
Irkcilik tedavisi mumkun olmiyan bir hastaliktir,
YanıtlaSilTemennim baris, Sevgi Ve sayginin hukum surdugu ortamin olusmasi.