27 Mart 2017 Pazartesi

O Son Havalimanını Yapmayacaktık!

Dünya büyük bir savaş içinde. Hatta daha önce yaşadığımız dünya savaşlarından bile daha büyük bir savaş bu. “3. Dünya Savaşı” başladı desek yalan söylemiş olmayız.

Ancak bu savaş farklı bir şekilde cereyan ediyor. Savaş tam anlamıyla teknolojik ve endüstriyel anlamda gerçekleşiyor. Endüstri 4.0 ve insan gücünün iş dünyasından geri çekilmeye çalışılması, bu savaşın fitilini ateşleyen konulardan biri. Ufkunuzu geniş tutmayı başarabilirseniz, ne demek istediğimi çok daha iyi anlayabilirsiniz! Elbette bazı cephelerde sıcak çatışmalarda yok değil.

Türkiye’de bu savaşın en büyük taraflarından biri. Ve doğal olarak büyük saldırılara maruz kalıyor.

Amerika ve İngiltere uçuşlarında elektronik cihazlara konulan yasakta bu çirkin savaşın başka bir yüzü.

Tamamen belgeler ve rakamlar üzerinden konuşacak olursak durum daha da netleşir. Havacılık ve seyahat üzerine referans kabul edilen analizler yapan OAG (Official Airline Guide)’ın araştırma raporları her şeyi açıkça gözler önüne koyuyor zaten.

Türk Hava Yolları (THY) da uzun bir süredir, tek meydandan en fazla noktaya uçan havayolu konumuyla dünya lideri durumunda. THY’nin bu güçlü network ağı, tek başına TAV’ın işlettiği İstanbul Atatürk Havalimanı’nı dünyanın sayılı meydanları arasına taşıyor. İnşaatı devam etmekte olan 3. havalimanının sunacağı kapasite artışıyla birlikte

İstanbul’dan dünyanın daha fazla noktasına, daha sık aralıklarla uçma imkânı da artacak.
OAG’ın 2015 yılında yayınladığı Megahub (Yolcu Transfer Merkezi) raporuna göre İstanbul Atatürk Havalimanı, Avrupa’da Heathrow'dan sonra 2. Sıradaydı. 2015 yılındaki rapor dünyada büyük ses getirdi. Bu raporda en hızlı büyüyen havalimanları ve 2010 yılına kıyasla büyüme oranlarına yer verilmişti. Bu rapora göre Atatürk Havalimanı’ndan 2010 yılında en yoğun günde 30.916 yolcu taşınırken 2015 yılında yüzde 328 büyüme ile bu sayı 132.355'e çıktı. 

Atatürk Havalimanı 2016 yılının Kasım ayında yayınladığı raporda ise, yapılan havalimanı saldırısı ve benzeri terör saldırılarına rağmen sadece 3 sıra gerileyerek 5. sırada yer aldı. 5. sıradaki gerilemiş haliyle bile Madrid, Münih, Roma, Zürih, Moskova gibi havaalanlarını geride bıraktı. İstanbul’un bir diğer havaalanı Sabiha Gökçen ise 2010'da en yoğun günde 3.191 yolcu ile hiç bir listede yokken, yüzde 784 büyüme ile 2015'te 28.199 yolcu sayısına ulaştı ve 2016 yılında Avrupa’nın en büyük düşük bütçeli hub'ı haline geldi.

Büyük ihtimalle 2016 yılında Atatürk Havalimanı’nda gerçekleşen saldırı olmasaydı İstanbul, Heathrow’u geçerek birinci sıraya çıkacaktı.

Terör hamlesi beklenenden daha az kötü etki yapınca, B, C, D planları devreye girmeye başladı. 

Almanya Başbakanı Merkel, mart ayı başında ABD’yi ziyaret etti. Ve buluşmanın hemen ardından güvenlik gerekçesi gösterilerek uçuşlarda elektronik cihazlara konulan yasak geldi.
Yasağın ziyaret sonrası açıklanması da bu tezi güçlendiriyor. Aynı günlerde Hollanda televizyonlarında 'İstanbul ve Körfez havaalanlarının yükselişinin tüm Avrupa için bir tehdit olduğuna' ilişkin haberlerin yayınlanması da dikkat çekti.

Bu yasak; Türkiye, Mısır, Ürdün, Kuveyt, Fas, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden; Egypt Air, Emirates, Etihad, THY, Kuwait Airways, Qatar Airways, Royal Aie Maroc, Royal Jordanian Airlines ve Saudi Arabian Airlines şirketlerini etkileyecek

Qatar, Emirates, Etihad'ın da dâhil olduğu körfez ülkeleri havayolları ve ebetteki THY uçaklara devasa yatırımlar yapıyorlar. En uzun mesafeli ve en konforlu uçakları ilk önce satın alan havayolları hep bu firmalar oluyor.

Ne ilginç tesadüftür ki dünyanın gerçekleşmiş en uzun süreli uçuşlarına baktığımızda 30 sıralı bu listede 36 uzun uçuş yer alıyor ve bu uçuşlardan 13'ü yasaklanan ülkelerden ABD'ye yapılmış. 

Konulan yasağın sadece güvenlik nedeniyle konulduğu safsatasına beni kimse inandıramaz. Dünyanın birçok havalimanında bulunmuş biri olarak Atatürk Havalimanı’nda alınan güvenlik tedbirlerinin, Almanya’da Köln, Düsseldorf, Frankfurt, Münih; İsviçre’de Zürih ve Bassel; Londra’da Heatrow havalimanlarında olmadığını iddia edebilirim.
Olay sadece güvenlikse daha geçtiğimiz günlerde Paris ve Brüksel’de havalimanlarına saldırı düzenlenmedi mi? Madem saldırıdan dolayı İstanbul’da güvenlik zafiyeti bulundu, bu listede Brüksel havaalanı neden yer almadı? Ya da terörün cirit attığı İsrail'in Tel Aviv Ben Gurion Havalimanı neden yok?

Daha önce hiç terörist saldırıya maruz kalmamış körfez ülkelerinin havaalanlarına neden yasak geldi? Emirates olsun, Etihad olsun bu havayollarının ülkelerinde silah taşımak bile yasak. Bu ülkelerin havalimanları, (hadi Atatürk Havalimanı’nı geçtik) Heatrow’dan da JFK’den de 10 kat daha gelişmiş ve teknolojik.

Bu yasaktan sonra Brüksel’den non-stop ABD’ye uçmak isteyen birisi elini kolunu sallaya sallaya uçabilir. Ayrıca, kabin içerisinde tehlike arz eden elektronik aletlerin bagajlarda taşınasının neden sorun teşkil etmediği konusunda da net bir açıklama yapılmış değil.
Yasak ticari bir yasaktır. ABD'nin 'güvenlik' bahanesiyle İstanbul'un havacılıktaki vizyonunu hedef almasının perde arkasında, rekabet edememesi yatıyor. Tamamen havayollarının yolcu taşıma kapasitelerinin azaltılması için yapılmış, dâhiyanece düşünülmüş bir uygulamadır. 

Bu yasaklarla birlikte, ABD’ye bu havaalanlarından yapılan uçuşlar tamamen Avrupa’ya kayacak. 2016 raporuna göre dünyanın en büyük hub'larında ilk 6 havaalanının tamamı, ilk 15 havaalanının da 12'si ABD havaalanlarına ait. Dünyanın en büyük 50 havalimanından 44'üne uçan THY, dünya genelinde uluslararası yolcuların yüzde 78'ine ulaşabiliyor. Gelirlerinin yüzde 90'ını dış uçuşlardan elde eden THY, en önemli yolcu segmentlerinden biri olan dıştan dışa transit yolcuda 2016 yılında 20 milyon yolcuya ulaştı.

Bu arada emirlik ülkeleri ABD’ye yasaklı, ama İngiltere’ye yasaklı değil, niye? Acaba emirlikleri İngilizler kurduğu için mi? İngiltere’nin bütün ülkeleri yasaklarken çıkarları olan ülkeleri yasaklamıyor oluşu Batı’nın ikiyüzlülüğünü bir kez daha gözler önüne serdi.
Bir görüşe göre alınan tedbirler doğru! Bilgisayar yardımıyla uçak hacklemek mümkün!
Öyle ya Fransa'dan New York’a 7 saatte uçan adamın uçağı hacklemek (!) için yeteri kadar zamanı olmayacak, ama 11 saatlik İstanbul - New York uçuşundaki adamın vakti olacak. Tamamen saçmalık çünkü eğer böyle bir tehlike varsa bu tehlike 16 saatten fazla süren Johannesburg – Atlanta, Hong Kong - New York uçuşunda veya 14 saatlik Taipei - New York uçuşunda da olabilir. 

Bu bir savaş, ülkeler yaptıkları veya yapacağı hamleler ile milyarlarca doların el değiştirmesine direk etki ediyorlar. Evet gerçekçi bakmak gerekirse Avrupa’nın bizden "korktuğu" yok ama akılcı bir biçimde fırsatları değerlendirip, bu savaşta Türkiye’nin ayağını kaydırmak için ellerinden gelen bütün çirkeflikleri de yapıyorlar.

Karşılığında ne tür pazarlıklar döndüğünü bilemeyiz ama şu bir gerçek ki bu kesinlikle Avrupa tarafından tezgâhlanan ve İstanbul ile Körfez ülkelerindeki havaalanları ve havayolu şirketlerini hedef alan bir yasak. 

Batı’nın, Doğu’da üretilen ve teknik olarak yeterli parçalara sertifikasyon vermemesi, yeterlilik kurumunu elinde tutup doğulu rakiplerin ürünlerine sürekli yetersiz, uçamaz, kullanılamaz diyerek sürekli kendi ürünlerini satmak için baskı yapması bilinen bir gerçekti. Buna reaksiyon göstermesi gereken ülkelerin de muhakkak birlik olup hareket etmesi gerek.
Bu arada yaşanan bu krizi fırsata çevirmek de mümkün olabilir elbette. Kırılmasın diye elde bilgisayar taşıyan, ama yorulan insanların da olduğunu unutmamak lazım. THY bu konu ile uygulamasında şu anda kısa sürede güzel bir tedbir almış görünüyor. Uçağa binişe kadar bu cihazları kullanıma izin veriyor, sonrasında özel koruyucularla, kırılmayacak ve çalınmayacak garantisi vererek, biniş esnasında topluyor.

Bir de bu uçuşlarda kullandığı uçaklardaki interaktif sistemleri daha da geliştirir ve hard disk bağlayabilir duruma getirirse bu durum avantaj haline bile dönebilir.

Tamamlandığında dünyanın en büyüğü olacak İstanbul 3. Havalimanı, uluslararası transit yolcu piyasasındaki denklemi bütünüyle değiştireceği için, ABD'nin başlattığı ve İngiltere'nin sürdürdüğü pay kapma savaşına önümüzdeki günlerde diğer ülkelerin de katılacağını adım gibi biliyorum.

Düşünsenize bu havalimanı havada 10 saat ve üzeri seyahatler için vazgeçilmez bir transit noktası haline gelecek. Bu uçuşlarda İstanbul'u kullanan Avrupalı yolcular, evlerine 3 saat erken gidebilecek. Birkaç yıl içinde İstanbul, Avrupa'nın ağırlık merkezine dönüşecek. Uçuşlar ucuzlayınca yolcular başta Türk Hava Yolları (THY) olmak üzere ekonomik uçuşları tercih edecek.

Çünkü bu yasak başta 3. havalimanı ve İstanbul merkezli transit hatlar olmak üzere diğer Müslüman ülkelerdeki havayolu şirketlerinin zarar etmesini amaçlıyor. Ekonomik gerekçelerin yanı sıra özellikle Müslüman ülkelerin havayolu şirketlerinin hedef alınması da Trump öncülüğünde daha da yükselen İslamafobia'nın farklı bir uygulaması olarak devreye girmiş durumda.

Kısacası o son havalimanını yapmaya başlamayacaktık!!!

26 Şubat 2017 Pazar

Türk Futbolunun helvasını bile yiyemedik!


Dostlarım, arkadaşlarım, meslek büyüklerim ısrarla neden şike yazmayı kestiğimi soruyorlar.

Evet, haklılar uzunca bir süredir bu konuda yazmıyorum. Ne yazayım ki? Yazılacak her şeyi yazmışım zaten!

Öncelikle şunu bir kez daha belirteyim. Yerel mahkemelerde alınacak hiç bir karar UEFA ve CAS’ı bağlamaz. Aziz Yıldırım hakkında beraat kararı verilse bile bunun UEFA ve CAS açısından hiç bir anlamı olmayacaktır.


Ülkemiz çok kötü günlerden geçti. 15 Temmuz’da hainler vatanımızı 50 yıl geriye götürmeye çalıştılar. Bunlar içinde her kesimden insanlar vardı. Yargıda başrollerdeydi. Şike davasına bakan hâkimlerin de bu azılı terör örgütü FETÖ’den olmaları beni çok şaşırtmadı.

Algı operasyonundan etkilenen Fenerbahçeli dostlarımız hemen bu işin cemaatin işi olduğundan, siyasi olduğundan, komplo olduğundan bahsedeceklerdir. Nitekim “Kumpas” davası şu sıralarda görülüyor. Bakın UEFA bu konuda çok net. Önüne gelen delillerin hukuki yollarla elde edilip edilmediğini dikkate almaz. Yoldan geçen bir vatandaş dahi bir şike pazarlığını kayıt altına alsa ve UEFA’ya gönderse bu kayıt UEFA’nın tüm kurullarında delil olarak kullanılır. Siyasi olup olmadığına, önüne arkasına bakmaz… Şike var mı yok mu ona bakar.

UEFA YARGIYA TAKILMAZ

 

Ortada bir kumpas var. Aksini iddia edemeyiz. Ancak kumpas delillerin toplanmasında, fiillerin ortaya çıkartılmasında. Olayın kendisi maalesef ki yapılmış durumda. Ortada bir şike, teşvik ve futbol talimatları kitapçığında yapılmaması gerekenlerin gerçekleştirildiği bir durum var. UEFA, FİFA ve ebetteki CAS bunların nasıl ortaya çıktığı ile ilgilenmez. Futbol mercileri için yapılması değil şüphesi bile ceza için yeterlidir. TFF’de böyle yapmalıydı, yapmadı! Bunu ben demiyorum. Talimatlar diyor!

Türk futbolunun iyi yönetilmediğinden, her geçen gün kötüye gittiğinden yıllardır bahsettim. Çırpındım… Haykırdım… Elbette ki bunları yaparken sonucun değişmeyeceğini, beni kimsenin dikkate almayacağını bilerek yaptım. Benimkisi tarihe not düşmekti. İlk kez Hıncal Uluç’un köşesinde okumuştum aşağıdaki hikâyeyi ve çok etkilenmiştim;

Bir adam okyanus sahilinde yürüyüş yaparken, denize telaşla bir şeyler atan birine rastlar. Biraz daha yaklaşınca bu kişinin, sahile vurmuş denizyıldızlarını denize attığını fark eder.
 "Niçin bu denizyıldızlarını denize atıyorsun ?" diye sorar.
Topladıklarını hızla denize atmaya devam eden kişi;
"Yaşamaları için" yanıtını verince, adama şaşkınlıkla;
"İyi ama burada binlerce deniz yıldızı var. Hepsini atmanıza imkân yok. Sizin bunları denize atmanız neyi değiştirecek ki ?" der.
Yerden bir denizyıldızı daha alıp denize atan kişi;
"Bak onun için çok şey değişti" karşılığını verir.

Belki de tıpkı bu hikâyedeki gibi birkaç kişiyi aydınlatmaktı asıl amacım. Mesela bu satırları okuyan kişi artık birçok gerçeği görüyor ve daha farklı bakabiliyor yaşananlara…

Ben yıllarca yazdım bu konuyu. Hem de bunları bazıları gibi sadece bugün yapmadım. 3 Temmuz öncesinde yazmaya başladım. Açık açık dillendirdim. “Türk futbolu sakat kalacak” dedim, “Türk futbolu sakat kaldı” dedim... “Türk Futbolu can çekişiyor” dedim. Anlatamadım!

Maalesef Türk Futbolu can vereli çok oldu. Helvasını bile yiyemedik!
2013 Haziran’ında dile getirdik “UEFA bir ilke hazırlanıyor” dedik. “Londra’da değiştirdiği disiplin talimatını ilk kez Fenerbahçe ve Beşiktaş başta olmak üzere, Türk takımları üzerinde uygulayacak. Birçok takım bir alt ligde mücadele etmek zorunda kalacak” diye uyardık.

Fenerbahçe UEFA’nın başına bela oldu” diye yazmıştım. Gerçekten de UEFA bizden yaka silkti. UEFA’nın şaibelere bulaşmış eski Başkanı Michel Platini’nin belirli bedeller karşılığında ödünler vermesi, süreci ötelemesi bugünkü UEFA yönetiminin fena halde başını ağrıtıyor. CAS’ın önümüzdeki hafta vermesi beklenen kararları UEFA’yı da doğrudan etkiliyecek.

CAS’ın vereceği bu karar çok radikal olacak.  İlk olacak. Büyük bir ihtimalle Türkiye liglerinin yeniden şekillenmesini gerektirecek kararlar alınacak. Çünkü UEFA ilgili kararında yöneticileri şike eylemine karışan tüm kulüpleri küme düşürecek. TFF’nin üyeliğinin askıya alınması da bu seçenekler içinde.

Fenerbahçeliler, Fenerbahçeli” olmak yerine “Azizbahçeli”olunca daha az hasarla atlatabilecekleri bir kazadan pert olup çıkmak üzereler demiştim. Soruşturmada adı geçen diğer kulüpler sadece bir alt lige düşürülerek yırtacakken Fenerbahçe’nin bir alt lige değil, 2 alt lige düşürülmeleri söz konusu olabilir. Bunu daha önce de söylemiştim tekrar ediyorum. Bu da ihtimaller arasında.

SİYASİ KRİZ KAPIDA! 

 


Şimdi bambaşka bir sorun ile karşı karşıyayız. Avrupa ile ilişkilerimizin pamuk ipliğine bağlı olduğu bir süreçteyiz, gerginlik had safhada. Yetmezmiş gibi bir de bu sorun hortlayacak.
Ülkemiz tarihi ve kritik bir süreçten geçiyor. 16 Nisan’da yönetim şeklimizi yeniden belirleyeceğimiz bir referandum var. Tam bu referandum öncesinde milyonlarca taraftarı ilgilendiren bu negatif kararın açıklanması ne kadar doğru? Ben siyasetten anlamam ama bu siyasilerin epeyce başını ağrıtacağa benziyor. Allah kolaylık versin!