22 Haziran 2000 Perşembe

Avrupa Şampiyonu Türkiye

TFF Magazin dergisinde yayınlanan yazım:


Önce Galatasaray sonra Milli Takım... Günlerdir gazetelerin sayfalarını futbol haberleri süslüyor. Sporu, özellikle de benim gibi futbolu seven biri için oldukça keyifli bir olay bu. Siyasilerimiz, düşünürlerimiz, sanatçılarımız Avrupa Avrupa diye yırtınırlarken ve de kendilerince bu konuda maksimum gayreti gösterdiklerine inanırlarken, futbolcularımız bu kapıyı çoktan aradılar.

Galatasaray Avrupa’nın en büyük kupalarından birini Kopenhag’da havaya kaldırırken aslında bir inanılmazı başarıyordu. Bugüne kadar takımlarımızın bir üst tura geçmesi bile zafer olarak adlandırılırken Galatasaray’ın böylesi bir kupayı alması elbette zafer ötesi bir şeydi. Fatih’in aslanları tabi ki kahramandı. Kupa Galipleri Kupası’nın kaldırılarak UEFA Kupası’na eklenmesi ile daha da zorlaşan bu kupayı bu sene kimin kazanacağı Avrupa’da da merak konusuydu. Ve Galatasaray’ın bu kupayı alması tüm Türkiye’dekileri olduğu kadar tüm Avrupa’yı da şoka soktu.

Milli Takımımızın Kasım ayında Avrupa Şampiyonası’na gitmeyi garantilemesi ile birçok spor yazarımız felaket telalığı yapmaya başladılar. “Rezil oluruz”, “Puansız döneriz”, “Denizli ile bu iş olmaz” .....
Spor basınında hiç kimse okuyucusuna ümit vermiyordu. Herkes Ay Yıldızlı takımımızın eleneceği konusunda hem fikirdi. Ama yine de bu büyük turnuva başlarken başlıklara biraz da okuyucuya şirin gözükmek gayesi ile “Bu takım final oynar”, “Kupayı alırız”, “Neden olmasın” gibi iç gıcıklayıcı mesajlar yansıdı.

Her şeyden önce şunu belirtmeliyim. Çok büyük aksilik olmadığı takdirde bu takım final oynayacak ve AVRUPA ŞAMPİYONU olacak. Kimse beni deli zannetmesin. Bunu futbolcuların içindeki azmi ve hırsı çok iyi bildiğim için söylüyorum. Bunu inandığım için söylüyorum. Yoksa değerli medyamız böyle yazdığı için değil. Yani dolduruşa gelmedim.

Milli Takımımızın ilk maçı daha önce defalarca şampiyonluk yaşamış, ismi futbolla birlikte anılan ve de bir anlamda futbolun baş ülkesi olmuş bir takım olan İtalya idi. Kadrosunda yurt dışında futbolcusu olmayan iki ülkeden biri olan Gök Mavililer turnuvaya her zamanki gibi şampiyonluk parolası ile başlamışlardı. Daha önce de bu takıma karşı hiç galibiyeti olmayan Milli Takımımız, kötü bir oyundan sonra İtalyanlara 2-1 yenildi. Basınımız sanki takımımız ilk maçta turnuvaya veda etmişcesine Teknik Direktörümüz Mustafa Denizli’ye ve futbolcularımıza yüklendi. Öyle ya Galatasaray çıtayı yükseltmişti. Karşımızdaki rakip İtalya’da olsa yenmeliydik. Milli Takımın hiç bir maç kötü oynamaya hakkı yoktu. Her maç iyi oynamak zorundaydı.
Mustafa Denizli’ye yazılmadık açık mektup kalmadı. Niye Galatasaraylı futbolcularla sahaya çıkmıyormuş, Fatih Terim kompleksi varmış, Fenerlileri kolluyormuş, kampta disiplin yokmuş.... daha neler neler.

Sanki bu takım değildi elemelerde mücadele eden Almanya’yı Bursa’da ezen, evinde dize getiren. Sanki bu takım değildi Finlandiya gibi bir takıma 4 çeken. Sanki o maçlarda takımda kendi takımında dahi giyemeyen Fatih oynamıyordu. Sanki o maçlarda takımdaki Fenerli sayısı fazla değildi. Sanki Avrupa’da ilk kez yarı final oynayan bir takımın hocası Mustafa Denizli değildi.

İlk maçta aforoz edilen Mustafa Denizli ve talebeleri ikinci maçta ilk maçtan daha kötü bir oyunla İsveç ile berabere kaldılar. Ama bu kez sahada basının istediği bir ilk 11 vardı. Bu bile sevgili spor yazarlarımızın ağız değiştirmesine yetmişti. “Mustafa Hoca doğruyu bulmuştu... “

Kader maçı olan Belçika maçına Mustafa hoca tamamen kafasındaki 11 ile çıktı. İlk 30 dakika takımımız çok kötü bir oyun sergiledi. Her an bir gol yiyebilirdi. Ve belki de bu gol bir faciaya yol açabilirdi. Fakat işte tam devre biterken Hakan Şükür imdada yetişti ve altın bir gol attı. İkinci yarıda Türkiye turnuva boyunca oynadığı en etkili oyunu sahaya yansıttı ve çeyrek finale kaldı.

Eğer maçı kaybetmiş olsaydık idam sehpasını hazırlamış olan spor basınımız, hemen tiraj ve reyting faktörünü göz önüne alıp Mustafa Denizli ve talebelerini kahraman ilan ettiler. Tabi kendilerine de pay çıkararak. “Eleştirdik ve doğru yolu buldular “

Bu takım AVRUPA ŞAMPİYONU olacak. Ama sevgili spor yazarlarımızın kadrosu ile değil Mustafa hocamızın kadrosu ile şampiyon olacak. Basınımızın pek sevmediği Haluk Ulusoy ve arkadaşlarının desteğiyle şampiyon olacak. Ve her okuduğuna inanmayan, mantığını da göz önüne alan taraftarıyla şampiyon alacak....