10 Eylül 2014 Çarşamba

Milyonlarca lirayı nereye soktunuz?

Eğer Bayern Münih’te oynamayı başarmış ilk Türk futbolcu Erhan Önal’ı saymazsak İlyas Tüfekçi, Erdal Keser ile birlikte Türk futbolunun dikkatini çeken ilk gurbetçi futbolcuydu.

Almanya’da oynadığı futbolla göz kamaştırmış, adından fazlasıyla söz ettirmeyi başarmıştı. 1984 yılında Galatasaray ile Fenerbahçe arasında transfer savaşına yol açan İlyas Tüfekçi, tıpkı idolü Erhan Önal gibi o da tercihini önce Fenerbahçe’den yana kullanmış ama başarıyı Galatasaray’da yakalamıştı.

Sarı-lacivertli takımın kadrosunda parlak bir dönem geçiren İlyas, 2 yıl sonra, Derwall’in çalıştırdığı efsane Galatasaray kadrosuna geçiyordu. Her zaman günlük başarıların daha geçerli olduğu Fenerbahçe’den, takım oyununun hüküm sürdüğü Galatasaray’a geçmesi ile birlikte bambaşka bir kimliğe bürünüyordu. Sarı Kırmızılı takımla 1988-1989 sezonunda Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupasında yarı finale kadar yükselmeyi başardı.


Kısacık boyu, muhteşem tekniği,  enderi az bulunan hırsı ve azmi ile saha da bir devdi İlyas. O cüssede bu kuvvet! O nedenle de lakabı “Küçük Dev Adam”dı.

Futbola Zeytinburnu forması ile veda etti, ama hemen her futbolcu gibi o da futboldan kopmadı ve teknik direktörlüğe başladı. Yaşı yetenler İlyas Tüfekçi’nin, 1993-94 Kardemir Karabükspor takımıyla ligin ikinci yarısında verdiği düşmeme mücadelesini iyi hatırlayacaklardır. Bu lig tarihimizin unutulmayan sayfalarından biridir.

Karabükspor’un Süper Lig'de ilk kez mücadele ettiği bu sezonda, son maçta Zeytinburnuspor'a uzatma dakikası golü ile yenilerek küme düşmesi hemen herkesi çok üzmüştü. 2009’a kadar çok sayıda Birinci Lig ve 2. Lig takımlarını çalıştırdı İlyas Hoca.

İlyas Tüfekçi’nin benim yaşantımdaki izi çok derindir. Fenerbahçe Stadı’nın hemen yanındaki Kenan Evren Lisesi’nde, henüz Ortaokula gidiyordum. Sıkı bir Galatasaraylı olmama karşın futbola olan sevgim nedeniyle, okul çıkışlarında boş vakitlerimi Dereağzındaki Lunapark’a gitmek yerine, Fenerbahçe antrenmanlarını izleyerek değerlendiriyordum.

“Gazeteci olunmaz gazeteci doğulur” sözünü doğrularcasına burnumu her deliğe sokardım. Sobayla ısınan köhne soyunma odalarının içlerine kadar girer futbolcuları izlerdim. Sonra izlenimlerimi sınıf arkadaşlarıma anlatır ve de okulun duvar gazetesine yazardım.

İşin en eğlenceli tarafıysa  gizlice girdiğim soyunma odasından çıkarken başlardı. Patika yolda bekleyen taraftarlar, beni o zamanlar fizik olarak ve yüz hatları olarak tıpa tıp benzediğim, 'Küçük Dev Adam' İlyas Tüfekçi sanarak imza alma yarışına girerlerdi. Ben de hiç bozuntuya vermeden imza dağıtır, soruları yanıtlardım. Benim bu uyanıklığımın farkına varanlar da yok değildi. Doğal olarak özellikle gazeteciler yemiyordu bu numaramı. O zamanlar Güneş Gazetesi’nin genç Fenerbahçe muhabiri olan Sadi Kemal Yaşar ve Türkiye Gazetesi’nin zıpkın muhabiri Hasan Sarıçiçek de bu numaramın farkına varanlardandı. Hoşlarına gitmişti bu muzipliğim ve atılganlığım. Sadi Kemal Yaşar’ın “Gel Çamlıca sahasının amatör muhabiri ol” demesiyle gazetecilik denen bu virüsü kaptım. 

Aslına bakılırsa onun sayesinde bugünkü mesleğimi yapıyorum. İlyas’la o zaman tanışamadım belki ama Galatasaray’a transfer olduğunda 16 yaşında çiçeği burnunda bir muhabir olarak tanışma şansını elde ettim. Hep kibar, hep nazik hep mütevazıydı. Yıllar sonra ise Türkiye Futbol Federasyonu altında birlikte çalışma şansını yakaladım. Hiç değişmemişti.

Ve geçen gün öğrendim ki İlyas Ağabey maalesef ALS hastalığına yakalanmış. Hani şu geçtiğimiz haftalarda çılgınca başımızdan aşağı buzlu sular döküp, banka hesaplarına paralar yatırıp, hastalara destek olmaya çalıştığımız amansız hastalık. Toplanan paralar ne oldu? İlyas Tüfekçi’ye bir faydası olacak mı? Bu soruların yanıtını bilmiyorum. Öğrenmek de istemiyorum! 

Ancak benim öğrenmek istediğim ve özellikle İlyas’ın yanında yer alıp almayacağını merak ettiğim başka bir kurum var. Türkiye Futbol Federasyonu Vakfı!

Tam adıyla Türkiye Futbol Federasyonu Sosyal Yardım ve Dayanışma Vakfı (TFFV)! Adından da anlaşılacağı üzere sosyal yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı.  Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı aynı zamanda Vakfın otomatikman başkanı haline geliyor. 2008 yılında Haluk Ulusoy bu görevden ayrılırken Vakfın kasasında 60 milyon TL’den daha fazla bir para vardı. Şayet Ulusoy yönetimi görevde kalmayı başarabilseydi, bu parayla emekli futbolcular için bir huzurevi ve bakım ünitesi yapmayı planlıyordu.

Görev süreleri dolmadan adeta darbe ile görevden ayrılınca bu proje de sayısız diğer proje gibi suya düştü.

Peki, ne oldu bu biriken paralar? Harcandı mı? Harcandı ise nereye harcandı? Harcanmadıysa, sadece para biriktirmek için mi var olan bir vakıf haline geldi TFFV?  Bilanço içinde bir yerlere mi sokuşturuldu, sokuldu? Daha önce ciddi bir rahatsızlık geçiren ve ihtiyacı olduğunu bildiğimiz Erhan Önal’a örneğin bir yardımda bulunuldu mu? Ya da yine ALS hastalığının pençesinde bulunan Trabzonspor’un efsanelerinden İsmail Gökçek’e. Geçtim tüm bunları Sosyal yardım adında ya da dayanışma anlamında ne yapıldı nereye para harcandı?

Şeffaflık beklemenin pek iyimser bir yaklaşım olduğunu biliyorum, ama sormadan da edemiyorum ! Milyonlarca lirası olan ya da olması gereken böyle bir vakfın, neden bir internet sitesi bile olmaz? Vakfın senedi neden herkesin görebileceği bir ortamda diğer vakıfların yaptığı gibi ilan edilmez? Futbolun emekçileri neden bilgilendirilmez?

Futboldan iyice iğrenmeye başlıyorum.