19. yüzyılın ikinci yarısında
İngiltere'de farklı bir oyun oynamak amacıyla yola çıkan bu gençler, icat
ettikleri oyunun gelecekte, bacasız bir sanayiye dönüşeceğinin farkında olsalar,
ne yaparlardı acab a?
Adına, ayak topu, yani
İngilizce olarak Futbol denilen bu oyun, aradan
geçen zaman içinde kab uk değiştirip, bugün
bütçesi milyar dolar larla ifade edilen dev bir
sektör haline geldi.
Öyle ki futbol
kimi zaman yönetim şekli bile oldu. Bugün bile kanlı çatışmaların yaşandığı
İspanya’da, ülkesini uzun yıllar gül gibi yöneten İspanya Kralı Dede Carlos ölüm yatağında kendisine
başarısının sırrını soran medya mensuplarına,
sırının (3F )’de gizli olduğunu
açıklar. İlk “F” Fiesta, yani dini
ayinlerdir. İkinci “F” Futbol ,
üçüncüsü ise yine futbol un getirdiği festivallerdir.
Avrupa Futbolunun şu anki
patronu pozisyonundaki UEFA’nın bu
seneki bütçesinin 2,5 milyar İsviçre Frank’ının üzerinde olduğunu ve bu kuruluşun
16 büyük organizasyonu tertip ettiğini söylersek sanırım, ne denli büyük bir
sektörden bahsetmiş olduğumuzu anlatab iliriz.
Ancak sıkı durun! Futbol un en büyük mafyası yine kendi içinde. Hem de
Avrupa’da…
Nasıl mı? Globalleşme ve
eğlence sanayinin zafer çağında, dünya nın en
küresel işi futbol . “Başka hangi malı iki buçuk,
üç milyar tüketici alır? Tekel olduğu için hakkında bir dünya
dava açılan, hatta bu unvanı mahkeme kararıyla tescil edilen Microsoft bile bu
rakama erişemez.” Gerçekten de futbol dünya nın en popüler ve en birleştirici spor u.
UEFA’nın kâbusu
konumundaki G-14’leri zamanında işte
bu cazibe bir araya getirmişti. 18 kulüpten oluşan ve kendini 15 Şubat 2008’de
fesheden bu oluşum, var olduğu dönem içinde UEFA’nın tek korktuğu kurumdu.
Avrupa futbol una
gizliden de olsa damgasını vurdu. UEFA’nın
aldığı her kararın arkasında, G-14’lerin
parmağı vardı. Nitekim UEFA’nın, UEFA Kupası’nı, tıpkı Şampiyonlar Ligi
gibi bir lig statüsüne çevirmesi kararının arkasında da, G-14 rolü büyüktü.
Öncelikle amaçları, Avrupa futbol unun
idaresinde söz sahibi olmaktı. Bunu
başardılar da! 1998'de “Mediapartners” adlı kuruluş, aralarında ülkemizden
Galatasaray’ında bulunduğu, Avrupa’nın belli başlı kulüplerine alternatif
Avrupa Ligi önerisinde bulunması ve 2000 yılının Ağustos ayında Avrupa'nın
gözde kulüplerinin temsilcilerinin, Monako’daki bir otelde, bu teklifi konuşmak
için bir araya gelmesiyle başlayan bir isyan hareketinden doğmuştu.
UEFA'nın tüm
ipleri elinde tutmasından rahatsız olan bu kulüpler, bu tekeli kırmanın yolunu aramak için arayış
içine giriyorlardı. Nitekim en az beş Avrupa Kupası kazanmış sekiz kulüp,
başını Real Madrid’in çektiği ve Barselona, Liverpool, Bayern Münih, Juventus,
Milan, Inter ile Ajax ortak hedeflerde birleşiyorlardı. Aralarına tarihi
başarılarına ve mali yapılarına bakarak Manchester United, Dortmund, PSV
Eindhoven, Marsilya, Paris St-Germain ve Porto'yu da davet ediyorlardı. Böylece
G-14 yapısını oluşturuyorlar ve
dernekleşiyorlardı. Bir anlamda UEFA’nın
karşısına mafyavari bir şekilde dikiliyorlardı.
Milli takımda görev alan her
oyuncu için kulüplere ödeme yapılması fikrini ilk olarak ortaya atanlar da yine
G-14’lerdi. Hatta somut bir teklif
ortaya koyup, futbol cunun takımdan ayrı kaldığı
her gün için 5000 Euro kulüplere tazminat ödenmesini
istediler.
Fakat 18 kulüplü yapı bir
yerde miadını doldurmuştu ve daha büyümesi gerekiyordu. Daha güçlü olabilmek ve
kendileri hakkında verilen kararlar hakkında söz sahibi olabilmek için, 201
takımın katılımıyla, 53 ulusal federasyonun her birinden en az bir takım olması
koşuluyla Avrupa Kulüpler Birliği (ECA)’yı kurdular. Orijinal adıyla European
Club Association Avrupa'daki futbol kulüplerini temsil eden
birliktir
Bu değişim berab erinde neler getire cek hep
birlikte göreceğiz. Ama şu bir gerçek ki ilk olarak G-14’lerin ortaya attığı, ECA’nın
üzerinde durduğu ve istim üzerinde beklediği, alternatif Avrupa Ligi rüyası çok
yakın bir gelecekte gerçek olacak.
Michael Platini,
tıpkı bizde TFF’nin 2008 sonrası
yönetimlerinin verdiği ve vermediği kararlarla tartışma konusu olması gibi,
kendini kulüplere sevdiremedi. Zira, Platini’nin
sürdürdüğü UEFA’sı ile, Rummenigge’nin başkanı olduğu Avrupa Kulüpler Birliği (ECA)
yaptıkları açıklamalarla sık sık karşı karşıya geliyorlar.
Nitekim ECA’nın 2. Başkanı
aynı zamanda Barcelona Başkanı Sandro
Rosell, UEFA'ya rest çekti:
"Ya Şampiyonlar Ligi'ni genişletin
ya da 2014'ten itibaren yokuz.” Rosell, Avrupa çapında, özellikle önde
gelen futbol ülkelerinde liglere katılan takım sayılarının düşürülmesi
gerektiğini söylüyor.
Rosell,"İspanya
Ligi mesela, önce 18, sonra da 16 takıma inmeli. Takım sayısının azalmasıyla
hafta sonlarını Şampiyonlar Ligi maçları için de ayırmak mümkün olacak.
Barcelona-Manchester United veya Real Madrid-Bayern Münih maçının bir cumartesi
veya pazar günü oynandığını düşünsenize... Şu anda bu ancak finalde mümkün. Bunun
sezon içinde gerçekleşebilmesi için sadece İspanya değil, İngiltere ve İtalya
gibi ülkelerde de takım sayılarının düşürülmesi gerekir. Bütün büyük ulusal
şampiyonaların 16 takıma düşürülmesiyle takvimlerde bir boşluk ortaya çıkacak.
Ortalama 8 maçlık bir azalmadan söz ediyoruz. Bu tarihler Şampiyonlar
Ligi için, ya da kulüplerin uluslararası özel maçları için
kullanılabilir. Ulusal federasyonların bizim oyuncularımızla oynadığı
milli maçlar için ayrılan takvim zaten fazlasıyla büyük. Yeni ortaya
çıkacak tarihlerin, milli maçlar için kullanılmasını kabul etmeyiz" diyerek
adeta UEFA ve FIFA’ya gözdağı veriyor.
Peki temelde ECA ne istiyor? Öncelikle Şampiyonlar Ligi’nin 32'den 48 takıma çıkarak genişlemesini istiyor. Bunun içinde liglerde takım sayısının maksimum 16 olmasını ve takvimlerde yer açılmasını arzuluyor. Şampiyonlar Ligi’nin fikstürünün belirlenmesinde söz hakkı isteyen ECA bu ligde de maçların hafta sonunda oynanmasından yana. Oyuncuların milli maçlarda sigortalanması ve UEFA yönetimde daha fazla şeffaflık ise ECA’nın üzerinde durduğu bir başka konu
Peki temelde ECA ne istiyor? Öncelikle Şampiyonlar Ligi’nin 32'den 48 takıma çıkarak genişlemesini istiyor. Bunun içinde liglerde takım sayısının maksimum 16 olmasını ve takvimlerde yer açılmasını arzuluyor. Şampiyonlar Ligi’nin fikstürünün belirlenmesinde söz hakkı isteyen ECA bu ligde de maçların hafta sonunda oynanmasından yana. Oyuncuların milli maçlarda sigortalanması ve UEFA yönetimde daha fazla şeffaflık ise ECA’nın üzerinde durduğu bir başka konu
İşte çatışma tam bu noktada başlıyor. Çünkü UEFA'nın ulusal federasyonlara liglerindeki takım sayıları için müdahale etme yetkisi yok. Keza, liglerdeki yayın hakları anlaşmaları mevcut takım sayıları ve maç adetlerine göre yapılmış durumda. Takım sayısının indirilmesi, bu gelirlerin düşmesi demek. Zira, kulüplerin sponsorlarının çoğu lokal. Dolayısıyla yerel ligler için bu gelirleri elde ediyorlar. Liglerin küçülmesi bu gelirleri tehlikeye düşürecek. Özellikle Şampiyonlar Ligi’ne giremeyen takımların gelirlerinin hızla erimesi anlamına gelecek olan bu model kısa süre içinde NBA gibi sürekli aynı takımlar arasında oynanan bir organizasyon meydana getirecek.
Kuruluş aşamasında UEFA ile bir nevi centilmenlik
anlaşması imzalayan ECA her fırsatta
bu anlaşmanın 2014’te biteceğini de dile getirmeyi ihmal etmiyor. “UEFA şemsiyesini tercih ederiz” demesine
rağmen ECA 2. Başkanı aba altından
sopa göstermeden etmiyor. Savunduğu düzenlemenin UEFA'nın şemsiyesi altında olmasını tercih edeceğinin altını çizen
Rosell, " ECA ile UEFA anlaşabilir. İsteklerimiz
karşılanmalı. Bunda ortak nokta bulunmazsa ECA
ile UEFA'nın arasındaki anlaşmanın
2014'te sona ereceği unutulmamalı. Anlaşılması iki taraf için de iyi.
Anlaşamazlarsa ECA kendi kendine bir
organizasyon düzenleyebilir" dedi.
Kim bilir başı şike suçlaması ile belada olan ve UEFA ile mahkemelik durumda bulunan Fenerbahçe için, belki de bu ‘alternatif
lig’ umut olur. ECA’nın doğal üyesi
konumundaki Fenerbahçe CAS’taki mahkemede sonuç alamazsa büyük
cezalarla karşı karşıya kalacağından, tek şansı da bu gözüküyor.
Dostum, Başkanımızın akşam dediği gibi, avrupa'dan tüm takımlar men olursa, bizim de gideceğimiz lig bu sanırım
YanıtlaSilAltuğ