5 Haziran 2011 Pazar

Başbakan'a açık mektup


Türkiye Futbol Federasyonu (TFF), diğer bütün spor branşlarından ve hatta resmi kurumlardan farklı olarak kanunla belirlenmiş bir özerkliğe sahip.

Bu özerklik yapısı UEFA ve FIFA tarafından çizilmiş kurallarla belirlenmiş ve koruma altına alınmış durumda. Uluslararası futbol müsabakalarına katılabilmek, yani tanınmak için ön şart bu. Zaten ülke olarak çıkıp ben özerk değilim deme şansına sahip değilsiniz. Bu özerklik yapısı bir şekilde ihlal edilirse, geçmişte Yunanistan, Arnavutluk ve günümüzde de Bosna Hersek örnekleri ile sabit olduğu üzere üyeliğiniz askıya alınır.
Peki, Türk Futbolu gerçekten özerk mi? Ya da soruyu biraz daha yumuşatarak soralım; Türk Futbolu yeterince özerk mi?

Ocak 2008’de bin bir alavere dalavere ile deyimi yerinde ise “Bizans Oyunları” ile Haluk Ulusoy yönetimi, Başbakanımızın ismi de kullanılarak devrildi.  Türkiye Basketbol Federasyonu  Başkanlık seçimlerini kaybettikten sonra, burnunu Levent Bıçakçı zamanında TFF’ye sokan ve Haluk Ulusoy yönetiminde de profesyonel olarak maaşla görev yapan Genel Sekreter Lütfi Arıboğan, TFF’ye kayyum atandı. Ardın da başkanı seçecek delege yapısı adeta bir nakış gibi işlenerek değiştirildi.  İşin ilginci kayyum olarak atanan ve Truva olarak Haluk Ulusoy yönetiminde görev alan Lutfi Arıboğan kendi organize ettiği seçimlerden sonra, Başkanvekili olarak TFF Yönetimine girdi.

Hiç kimse gıkını çıkaramadı. Ne oluyoruz diyemedi. İtiraz edemedi. Seçimler usulsüzdü diyemedi. Mahkemeye veremedi. Basın yazmadı. Herkes üç maymunu oynadı. Kozlar kimin elindeyse onun sözü geçti. Bu süreci yaşayanlar ve takip edenler çok iyi biliyorlar.

Konumuz geçmiş değil, gelecek. 

Ben siyaseti seven, siyasetten anlayan ve hoşlanan biri değilim. Ancak iyi bir gözlemciyim.  A partisi, B partisi beni ilgilendirmez. Ben aldığım hizmete ve yapılanlara bakarım. Ön yargım yoktur.  Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, iktidarı dönemince hep demokrasi için mücadele etti. Orduların yönettiği hükümetlerden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Demokrasilerde, cumhuriyetlerde bu tür yaklaşımların yanlış olduğunu, Demokles’in kılıcı gibi hükümetlerin başında askerin düşüncelerinin olmaması gerektiğini, hür iradeye güvenilmesi gerektiğini anlattı. Mücadelesiyle de bu konuda epeyce yol aldı. Kimsenin başaramadığını başardı. Nitekim artık kimse darbeden ve askerlerin yönetimdeki etkisinden bahsedemez oldu. Doğrusu da buydu.

Ancak Sayın Başbakanımız,  demokrasi konusunda gösterdiği hassasiyeti maalesef TFF ‘de gösteremedi.
Her ne kadar ben inanmak istemesem de, bugün herkes TFF konusundaki nihai kararı Başbakanın verdiği konusunda hem fikir. O zaman neden adına özerk Türk Futbolu diyoruz? Sadece UEFA ve FIFA’dan korktuğumuz için mi? Kulüpler ve Türk Futbolunu oluşturan taban birlikleri kendi kararlarını vermekten aciz mi? 

TFF’nin eski yöneticisi Tahir Kıran’ın her platformda sürekli olarak dile getirdiği bir söylev var; “Güçlü bir TFF için, Başkanı Başbakan atamalı. O zaman kulüplere bağımlı bir başkan olmaz. Böylelikle Türk Futbolu için radikal çözümler üretir.” O zaman böyle olsun düzen. Gayet de iyi olur. Hiç olmazsa yöntem belli olur. Kimse özerk Türk Futbolu kandırmacası ile ortada dolaşmaz.

Yazdıklarım dikkate ne kadar alınır, mesaj yerine ulaşır mı bilmem! Ama ben bir medya mensubu, bir futbol paydaşı ve geçmişte TFF’ye hizmet etmiş bir futbol adamı olarak bunları dile getirme ihtiyacı duyuyorum. Bu amaçla Başbakanımıza açık bir mektup yazdım.

“Sayın Başbakanım
Türk Futbolunun geleceği sizin elinizde.  Futbol camiası sizin işaretinizi bekliyor.  Sizin ağzınızdan çıkacak her kelime önem teşekkül ediyor.
Siz, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ve kaptanı Alex’i makamınızda kabul etmeniz sonrası ortaya çıkan dedikodulardan rahatsızlığınızı dile getirmiştiniz. Trabzon mitinginizde “ Bir dedikodudur gidiyor. Duydum ama inanmadım. Trabzonspor'la ilgili bir dedikodu. Güya Fenerbahçe'yi ben şampiyon yapmışım. Bazı gençleri sokaklarda yürütüyorlar. Onlar belli zaten.  Şu partilidir dememe gerek yok, siz anlarsınız. Bir karton asmışlar biz 'Fenerbahçeli başbakan istemeyiz' diye. Takım tutmak çocukluktan gelen bir şey. Benim evimde damadım Trabzonsporlu, eşim Beşiktaşlı. Şimdi ben eşimi mi boşayacağım? Böyle saçmalık olur mu?  Ben Rizeliyim. O kadar kudretliysem Rize niye Süper Lig'e çıkamadı. Kasımpaşa'da doğup büyüdüm ama Kasımpaşaspor ligden düştü. Hiç kimse benimle Trabzonspor'un arasına giremez. Ben Trabzon tesislerine 3 kez gittim ama Fenerbahçe’ye bir kez gitmiş değilim.” demiştiniz.
Bugün bu dedikodunun dukası TFF seçimleri için dolaşıyor. Siz İBB Başkanı akrabanız Göksel Gümüşdağ’ı işaret ediyormuşsunuz. Haluk Ulusoy’un seçime girmesini istemiyor muşsunuz. Mahmut Özgener’i tasfiye etmişsiniz. Mehmet Atalay’a ışık yakmamıışsınız.
Bunlardan hiçbiri doğru olmayabilir. Ama şu durumda TFF seçimleri sonucunda ne çıkarsa çıksın sizin yaptırdığınız düşünülecek. Bu sizi güçlü gösterebilir ama vicdanları da yaralayacaktır.
Lütfen, ya çıkın işaret ettiğiniz kişiyi telaffuz edin, ya da “Beni bu işe karıştırmayın özerk futbol kendi başkanını kendi seçsin. Hatta benim hoşlanmadığım kişiler bile aday olabilir. Seçilen her kim olursa olsun arkalarındaki en büyük güvence benim” deyin.
Özerk olarak adlandırdığımız Türkiye Futbol Federasyonu’nun ve Türk Futbolunun buna ihtiyacı var.
Böylelikle adaylar bir an önce ortaya çıksın, kafalardaki soru işaretleri ve korkular kalksın.
Sayın Başbakanım, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının kalbinden geçenleri dikkate alacağınız umuyorum.
Saygılarımla.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder