Futbol
benim için sadece bir oyun. Oyunu izlerken aldığım keyif ve sonrasında
arkadaşlarımla yaşadığım hararetli tartışmalar, bu oyunu benim için
vazgeçilmez yapan nedenler. Kısacası her oyun gibi bir eğlence aracı.
Eğer çevremdeki bir elin parmaklarını geçmeyecek insanları bir kenara
ayıracak olursam, birçok kişi için futbol eğlenceli bir araç değil,
tehlikeli bir amaç olmuş durumda.
Futbolsever
diye tabir ettiğimiz ama aslında futbolu azcık olsun bile sevmeyen bu
insanlar için, ne sahada oynanan futbolun, ne de ortaya çıkacak güzel
görüntülerin kıymeti var. Varsa yoksa kendi tuttukları takımın
galibiyeti ve iddiada oynadıkları kuponun önemi var.
Her
ne kadar futbolun başındakiler, kulüp yöneticileri, devletimizin ileri
gelenleri, pek tabi ki meslektaşlarım bu durumunda farkında da olsalar,
bu gerçekleri ortaya koymak yerine, üç maymunu oynamayı tercih
ediyorlar. Çünkü gerçekleri görmek, bunları aktarmak kimsenin çıkarına
değil.
Elbette
yarım milyar doları geçen bir miktarın döndüğü sektörde çok amatörce
düşünmek, safiyene duygularla olaya yaklaşmak çok beklendik bir durum
değil. Parayı veren şu an için düdüğü çalıyor. Digitürk yüzlerce milyon
doları babasının hayrına vermiyor pek tabii. Kim ne derse desin şu anda Türk
Futbolunu Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) değil, Digitürk yönetiyor.
Basiret
de burada işte. Başta TFF bu durumu kabullendi, sonra da kulüplerimiz.
Kulüpler yılda alacağı 35 - 40 milyon dolar uğruna, ülke futbolunu
satmayı göze aldılar.
Artık
yavaş yavaş yok olmaya yüz tutan mahalle kültüründe bile, maç yapan
çocuklar mızmız, hileci ve kendilerine zarar veren çocukları oyunları
dışında tutarlar. “Top benim, ben yoksam oyun da yok“ mantığı ile
hareket eden kulüplerimizin bulunduğu bir ortamda, mahallenin mızmız
çocuğu ve ona bağlı çete gibi davranan kulüplerle Türk Futbolunun sonu
pek hayırlı olmayacak gibi duruyor.
Her
geçen gün kan kaybeden tribünler bu sene dibi gördü gibi. Anadolu
takımlarının 1TL ile 5 TL olan bilet fiyatlarına karşın tribünlerin boş
kalması aslında Türk Futbolunun içinde bulunduğu durumun en büyük
göstergesi. Digitürk’ün geçen sene çıkarttığı ve komik fiyatlardan
sattığı Anadolu paketini acaba kaç kişi aldı?
Futbolun
oyun olduğu gerçeği ile yüz yüze kalmadıkça bu sorunlar bitmeyecek.
İnsanlara futbolu gerçekten sevdirmedikçe, hacim büyümeyecek,
sponsorluklar artmayacak, tribünler dolmayacak ve amatör ruh
canlanmayacak.
Bir
de bahis sorunumuz var ki buna kimse gıkını bile çıkaramıyor. Çıkaramaz
da. Çünkü herkes oradan besleniyor. Ortada bir ekonomi var ne de olsa.
Şaibelerle dolu geçtiğimiz sezonun, son 6 maçında bahis şirketinin
kasasında 90 milyon TL çıktığı iddia ediliyor. Varın gerisini siz
düşünün. Yazdıklarım sektörün içindeki kimsenin hoşuna gitmiyor tabii.
Benim yazdıklarımı kaleme almak, bindikleri dalı kesmek gibi geliyor
onlara.
TFF
için futbolun, sadece ve sadece Galatasaray, Fenerbahçe ve biraz da
Beşiktaş’tan ibaret olması bu temel sorunların oluşmasına neden oluyor.
Bu üç güzide kulübümüz ne derse ve ne isterse o oluyor. Diğer
kulüplerimiz tek başına piyon görevi görüyor. Eğer bir araya gelmeyi
başarabilirlerse ancak o zaman bir büyük kulüp kadar olabiliyorlar.
Şimdi
ben savcının hazırlayacağı iddianameyi sabırsızlıkla bekliyorum. O
iddianame ülke futbolunu ya kurtaracak ya batıracak. Aslında iddianame
ne olursa olsun bu yönetimin adı geçen takımları düşürmeyeceği
kesinleşmiş durumda. Tek bir beklentisi var zayıf bir iddianame ve kanun
değişikliği. Fenerbahçe’yi kurtarmaktan başka mücadelesi olmayan Mehmet
Ali Aydınlar, iddianame sonrasında köşeye sıkışırsa, istifa edecek ama
yine de o kararı vermeyecek.
Bu
nedenle şimdi gündemi sürekli değiştirme ve unutturma çabasında.
Kadınlar ve çocuklarla ilgili alınan kararlarda bunun bir parçası elbet. Ama ne kadar uğraşırsa uğraşsın, Japon atasözünde de dediği gibi “Sis yelpaze ile dağıtılmaz”
İyi de bu sisi nasıl dağıtacağız? Bunlar ne zaman elini çekecek Türk Futbolundan?
YanıtlaSil