Geçtiğimiz ay Mersin’e
davetliydim. Kadim dostum, Bilkent Üniversitesi’nden arkadaşım Ayşe Çağlayan, Mersin’e gidiyoruz “Sana unutamayacağın bir konser izleteceğim” diyerek, bir
anlamda emrivaki yaptı.
Anadolu’daki
organizasyonların amatörlüğünü, yapılan etkinliklere katılan sanatçıların bana
hitap etmediğini bildiğimden, önce daveti kibarca ret etmek istedim; ancak Buika
ismini duyunca fikrim değişti.
Buika için her türlü
amatörlüğe ve elverişsiz şartlara değer diye düşünürken, uçaktan inip Adana’ya vardığımda
beni karşılayan sımsıcak ekip ve Mersin'e taşıyacak VIP araçla birlikte aslında pek de amatör
olmayan bir organizasyona geldiğimi fark ettim.
“Mersin Ses Veriyor”
sloganı ile yola çıkan organizasyon komitesi her ayrıntıyı düşünmüştü, ancak
benim bu organizasyonda en çok hoşuma giden şey, bir kentin tüm belediyelerinin
(İl ve ilçe) siyasi kimliklerini bir kenara bırakarak o kent için ellerini
taşın altına koymuş olmalarıydı.
Bu detay benim
organizasyona olan sempatimi daha da arttırdı. MHP ile BDP’nin bile şu sıcak süreçte ortak bir amaç
uğruna omuz omuza çalışmaları oldukça güzel bir tabloydu. Müzik tıpkı spor gibi tüm dünyanın
ortak dili... Müziğin de partisi, dili, rengi yok.. Siyasi partilerin asıl
amaçlarının ülkeye ve vatandaşa hizmet olduğundan yola çıkarsak, bu ve benzeri
projelerin pek çok ilimize örnek olması gerektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Yaşadıkları İl'in
tanıtımını, halkın ulusal müzik ve müzisyenlerle kucaklaşmasını hedefleyen
festivalin bu çok düşünceli yapısı karşısında ilgim daha da arttı.
Mersin Uluslararası
Müzik Festivali’nin bu yıl 13.sü yapılıyormuş. Festivalin başında muhteşem
tatlı bir insan var. Kendi imkânlarıyla, imkânı olmayan çocuklardan polifonik
koro kuran ve kendi imkanlarıyla bulduğu sponsorlarla bu işe kendini adayan,
şehrin en sevilen insanlarından biri olan Selma Yağcı, festivalin de Yürütme
Komitesi Başkanlığını üstlenmiş. Tanıdığım en sanatsever, zarif, asil,
donanımlı, fedakar, çalışkan ve idealist insanlardan biri.
Festival Sanat Yönetmenliğini yıllardır
üstlenen isim aslında çok tanıdık. Devlet Opera ve Balesi önceki Genel Müdürü
Remzi Buharalı. Buharalı koordinasyonunda düzenlenen festival, görünen o ki hem
Mersinlilere hem de tüm dünyadan gelen konuklarına unutulmaz günler yaşattı.!
Gelelim Buika’ya. O artık bizden biri
gibi olmuş. Türkiye’deki hayran kitlesi o kadar fazla ki, ülkemizde her sene en
az iki konser verir hale gelmiş. Çok candan ve çok sıcak. Menajeri de bir Türk. Adı
Sinan Nergis. Nalet mi nalet! Dışarıdan
izlediğim kadarıyla, organizasyonu yapan bu iyi niyetli insanlara kök söktürdü. Festivali takip eden
gazetecilerin Buika’dan basın toplantısı yapması ricasını Buika’ya iletmedi bile; direk kendisi ret etti. Röportaj taleplerine yanıt verme gereği bile
duymadı. Şehrin tanıtımına büyük katkı sağlayacak bu tür fırsatları adeta geri tepti. Organizasyon komitesinin yerinde olsam bir daha bu menajerin getirdiği
hiçbir sanatçı ile çalışmam!
Buika’nın verdiği konserle kapılarını
ilk kez seyircilere açan, Mersin Yenişehir Belediyesi’nin yaptırmış olduğu 1.500
kişilik salonda, bir tek boş koltuk dahi yoktu. Değinmeden edemeyeceğim böylesi güzel bir salonu da beklemiyordum açıkçası. Dört dörtlük bir gösteri salonu. Daha önce Anadolu'da gittiğim hiç bir şehirde benzerine rastlamadım.
Piyanistini getirmediğinden en
bilindik şarkılarını söyleyememesine rağmen, Mersin dinleyicisi Buika’yı bağrına
bastı. Son iki şarkısını sahne önünde dinleyen coşkulu seyirciler konser sonrasında
sanatçıyı çiçek yağmuruna tuttu. Buika gösterilen bu aşırı ilgi karşısında
gözyaşlarını tutamadı.
Mersin’in yaptığı bu başarılı organizasyonların darısı, diğer kentlerimizin başına…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder