19 Haziran 2014 Perşembe

Mersin Ses Veriyor

Geçtiğimiz ay Mersin’e davetliydim. Kadim dostum, Bilkent Üniversitesi’nden arkadaşım Ayşe Çağlayan, Mersin’e gidiyoruz “Sana unutamayacağın bir konser izleteceğim” diyerek, bir anlamda emrivaki yaptı.

Anadolu’daki organizasyonların amatörlüğünü, yapılan etkinliklere katılan sanatçıların bana hitap etmediğini bildiğimden, önce daveti kibarca ret etmek istedim; ancak Buika ismini duyunca fikrim değişti.

Buika için her türlü amatörlüğe ve elverişsiz şartlara değer diye düşünürken, uçaktan inip Adana’ya vardığımda beni karşılayan sımsıcak ekip ve Mersin'e taşıyacak VIP araçla birlikte aslında pek de amatör olmayan bir organizasyona geldiğimi fark ettim.

“Mersin Ses Veriyor” sloganı ile yola çıkan organizasyon komitesi her ayrıntıyı düşünmüştü, ancak benim bu organizasyonda en çok hoşuma giden şey, bir kentin tüm belediyelerinin (İl ve ilçe) siyasi kimliklerini bir kenara bırakarak o kent için ellerini taşın altına koymuş olmalarıydı.

Bu detay benim organizasyona olan sempatimi daha da arttırdı. MHP ile BDP’nin bile şu sıcak süreçte ortak bir amaç uğruna omuz omuza çalışmaları oldukça güzel bir tabloydu. Müzik tıpkı spor gibi tüm dünyanın ortak dili... Müziğin de partisi, dili, rengi yok.. Siyasi partilerin asıl amaçlarının ülkeye ve vatandaşa hizmet olduğundan yola çıkarsak, bu ve benzeri projelerin pek çok ilimize örnek olması gerektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Yaşadıkları İl'in tanıtımını, halkın ulusal müzik ve müzisyenlerle kucaklaşmasını hedefleyen festivalin bu çok düşünceli yapısı karşısında ilgim daha da arttı.

Mersin Uluslararası Müzik Festivali’nin bu yıl 13.sü yapılıyormuş. Festivalin başında muhteşem tatlı bir insan var. Kendi imkânlarıyla, imkânı olmayan çocuklardan polifonik koro kuran ve kendi imkanlarıyla bulduğu sponsorlarla bu işe kendini adayan, şehrin en sevilen insanlarından biri olan Selma Yağcı, festivalin de Yürütme Komitesi Başkanlığını üstlenmiş. Tanıdığım en sanatsever, zarif, asil, donanımlı, fedakar, çalışkan ve idealist insanlardan biri.

Festival Sanat Yönetmenliğini yıllardır üstlenen isim aslında çok tanıdık. Devlet Opera ve Balesi önceki Genel Müdürü Remzi Buharalı. Buharalı koordinasyonunda düzenlenen festival, görünen o ki hem Mersinlilere hem de tüm dünyadan gelen konuklarına unutulmaz günler yaşattı.!

Gelelim Buika’ya. O artık bizden biri gibi olmuş. Türkiye’deki hayran kitlesi o kadar fazla ki, ülkemizde her sene en az iki konser verir hale gelmiş. Çok candan ve çok sıcak. Menajeri de bir Türk. Adı Sinan Nergis. Nalet mi nalet! Dışarıdan izlediğim kadarıyla, organizasyonu yapan bu iyi niyetli insanlara kök söktürdü. Festivali takip eden gazetecilerin Buika’dan basın toplantısı yapması ricasını Buika’ya iletmedi bile; direk kendisi ret etti. Röportaj taleplerine yanıt verme gereği bile duymadı. Şehrin tanıtımına büyük katkı sağlayacak bu tür fırsatları adeta geri tepti. Organizasyon komitesinin yerinde olsam bir daha bu menajerin getirdiği hiçbir sanatçı ile çalışmam!

Buika’nın verdiği konserle kapılarını ilk kez seyircilere açan, Mersin Yenişehir Belediyesi’nin yaptırmış olduğu 1.500 kişilik salonda, bir tek boş koltuk dahi yoktu. Değinmeden edemeyeceğim böylesi güzel bir salonu da beklemiyordum açıkçası. Dört dörtlük bir gösteri salonu. Daha önce Anadolu'da gittiğim hiç bir şehirde benzerine rastlamadım.

Piyanistini getirmediğinden en bilindik şarkılarını söyleyememesine rağmen, Mersin dinleyicisi Buika’yı bağrına bastı. Son iki şarkısını sahne önünde dinleyen coşkulu seyirciler konser sonrasında sanatçıyı çiçek yağmuruna tuttu. Buika gösterilen bu aşırı ilgi karşısında gözyaşlarını tutamadı.

Mersin’in yaptığı bu başarılı organizasyonların darısı, diğer kentlerimizin başına…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder