Türk futbolunun iyi yönetilmediğinden, her geçen gün kötüye
gittiğinden yıllardır bahsediyorum. Çırpınıyorum… Haykırıyorum… Yok, yok, yok! Hem
de bunları bazıları gibi sadece bugün yapmıyorum. 3 Temmuz öncesinde yazmaya başladım.
Açık açık dillendirdim. “Türk futbolu sakat kalacak” dedim, “Türk futbolu sakat
kaldı” dedim... Anlatamadım!
Şimdide Türk futbolu can çekişiyor diyorum!!!
Parmaklar insan vücudunun ayrılmaz bir parçasıdır. Parmaklardan biri herhangi bir şekilde yaralanırsa
ve gerekli zamanda müdahale yapılmazsa iltihap kapar. Buna rağmen herhangi bir girişimde bulunmazsa
kangrene çevirir ve etrafına sirayet etmeye başlar. Artık tek kurtuluş vardır o
da parmağı kesmek; yoksa ufacık parmak tüm organların iflasına yol açar. İnsanı
öldürür!!!
Türk futbolunun temelini hiç şüphesiz 3 büyükler dediğimiz Galatasaray,
Fenerbahçe ve Beşiktaş oluşturur. Galatasaray’sız Fenerbahçe, Fenerbahçe’siz Beşiktaş, Beşiktaş’sız Galatasaray düşünülemez… Tıpkı bir elin 5
parmağı gibidirler. Her parmak ayrı bir öneme ve değere sahiptir.
Türk futbolunda ters giden bir takım şeyler 3 Temmuz’la
birlikte yaralanmış, sonrasında Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın kendi
çıkarlarını korumak için yaptığı girişimler sonrasında kangrene dönmüştür.
Eğer bu kangren temizlenmezse Türk futbolu hakkın rahmetine
kavuşacak. Nasıl mı?
Geçen sene bu zamanlarda dile getirdik “UEFA bir ilke hazırlanıyor” dedik. “Londra’da değiştirdiği disiplin
talimatını ilk kez Fenerbahçe ve Beşiktaş başta olmak üzere, Türk takımları
üzerinde uygulayacak. Birçok takım bir alt ligde mücadele etmek zorunda kalacak”
diye uyardık.
Sanırım artık o vakit geldi. Her ne kadar Fenerbahçe taraflı
medyamız olayı futbolseverlere farklı lanse etse de, bir algı operasyonu
yürütse de sonuç değişmeyecek.
Aziz Yıldırım hakkında verilen hukuki karar ile ilgili
burada ahkâm kesmeyeceğim. Ben hukuk adamı değilim. Uzmanı olmadığım konularda
çok fazla yorum yapamam ancak şunu söyleyebilirim; birilerinin sürekli olarak
beynimize işlemeye çalıştığı gibi yeniden yargılama kararı değil bu karar,
sadece bu konudaki talebin kabule değer olduğu yönünde bir karar.
Siyaseti de çok iyi bilmem ama bu konuda o kadar aleni bir
şeyler oluyor ki anlamamak için aptal olmak lazım. Aziz Yıldırım ile ilgili verilen bu karar
Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Fenerbahçe taraftarının gazını almak için
gerçekleştirilmiştir. Bu karar bile Türk hukuk tarihinde bir ilk. Hukuk
tarihimizde daha önce Yargıtay’ın onadığı bir kararın infaz aşamasında mahkeme
tarafından bozulduğu ve infazın durdurulduğu başka bir dava yok.
YEREL KARARLAR UEFA’YI BAĞLAMAZ
Yine buradan hep sportif yargılamanın farklı işlediğini ve
bu süreçte Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) tarafından katledildiğini yazdım. Yerel
mahkemelerde alınacak hiç bir kararın UEFA ve CAS’ı bağlamayacağının altını
çizdim. Aziz Yıldırım hakkında beraat kararı verilse bile bunun UEFA ve CAS
açısından hiç bir anlamı olmayacaktır.
Yazdığım yazılar hakkında fikirlerini sorduğumda bana “Çok
doğru yazmışsın. Her satırına katılıyorum” diyen ağabeylerim, neden bu konuda
düşüncelerini yazmazlar acaba?
Hayatlarında futbol oynamadıkları halde iş teknik direktörleri ve
futbolcuları eleştirmeye gelince mangalda kül bırakmayan meslektaşlarım, konu Fenerbahçe
olunca “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığıyla ve "sakatlanırız" endişesiyle bu toplara girmekten çekiniyorlar!
Tapelerin ve fiziki takip tutanaklarının ortaya çıktığı gün
Fenerbahçe ve diğer kulüpler için bu iş bitmişti. Buna rağmen bu süreç tedavi
edilip kangren olmadan olay sonuçlanmak üzereydi. Dönemin TFF Başkanı Mehmet
Ali Aydınlar’ın, Şenes Erzik ile ürettiği Play Off modeli ve puan silme önerisi
UEFA tarafından da kabul görmüştü. Her ne kadar bu pisliğin içine bulaşmamış
kulüpler bunu içine sindirememiş dahi olsa onlar bile Türk futbolunun geleceği
açısından durumu kabullenmişti. Aziz Yıldırım kendini kurtarmak için,
Fenerbahçe’yi ve Türk futbolunu feda ederek bu seçeneği yok etti.
Algı operasyonundan etkilenen Fenerbahçeli dostlarımız hemen
bu işin cemaatin işi olduğundan, siyasi olduğundan, komplo olduğundan
bahsedeceklerdir. Bakın UEFA bu konuda
çok net. Önüne gelen delillerin hukuki yollarla elde edilip edilmediğini
dikkate almaz. Yoldan geçen bir vatandaş dahi bir şike pazarlığını kayıt altına
alsa ve UEFA’ya gönderse bu kayıt UEFA’nın tüm kurullarında delil olarak
kullanılır. Siyasi olup olmadığına, önüne arkasına bakmaz… Şike var mı yok mu
ona bakar.
TFF’NİN ÜYELİĞİ ASKIYA ALINABİLİR
“Fenerbahçe UEFA’nın başına bela oldu” diye yazmıştım. Gerçekten de UEFA bizden yaka silkmeye başladı. Ancak UEFA kangren olmuş bir
yara için uğraşmaz. Keser atar! Avrupa’nın tek ve mutlak hakimi tarafından Temmuz
ayı içinde bir karar verilmesi bekleniyor. Bu karar çok radikal olacak. İlk olacak. Büyük bir ihtimalle Türkiye liglerinin
yeniden şekillenmesini gerektirecek kararlar alınacak. Çünkü UEFA ilgili kararında yöneticileri şike
eylemine karışan tüm kulüpleri küme düşürecek. TFF’nin üyeliğinin askıya
alınması da bu seçenekler içinde. Çünkü bu soruşturma dışında da UEFA’nın hasas
olduğu ama TFF’nin uymadığı bazı konular var. Mesela ırkçılık, mesela
özerklik!!!
Fenerbahçeliler, “Fenerbahçeli” olmak yerine “Azizbahçeli”olunca daha az hasarla atlatabilecekleri bir kazadan pert olup çıkmak üzereler. Soruşturmada
adı geçen diğer kulüpler sadece bir alt lige düşürülerek yırtacakken Fenerbahçe’nin
bir alt lige değil, 2 alt lige düşürülmeleri söz konusu olabilir.
Can çekişen Türk futbolunun kurtulması için acil müdahale
şart. TFF’nin elini taşın altına koyması
ve UEFA’dan önce davranarak cesaretle bir takım radikal kararlar alması
gerekiyor. Ancak bu satırları okuyan herkesin de bildiği gibi, mevcut TFF
Başkanı'nın bunu yapabilmesi mümkün değil. Ne misyonu, ne vizyonu buna olanak
tanımıyor. Bu nedenle 31 Temmuz’a kadar herhangi bir tarihte yapılacak olan TFF
Olağan Genel Kurulunun seçimli hale dönüştürülmesi şart. Yoksa Annemizin Ligi bizi bekler!
Benden söylemesi iş geri dönülemez noktaya doğru gidiyor! Her an cenaze namazını kılabiliriz!