8 Kasım 2006 Çarşamba

Hedef: Avrupa Şampiyonu Türkiye

08.11.2006 tarihli Stadyum Dergisi'nde yayınlanan yazım:


Şimdi okuyacağınız satırların bir benzerini bir kaç yıl önce yazmış ve hemen hemen aynı duyguları sizinle paylaşmıştım.


Siyasilerimiz, düşünürlerimiz, sanatçılarımız “Avrupa, Avrupa” diye çırpınıp, yırtınırken ve de kendilerince bu konuda maksimum gayreti gösterdiklerine inanırken, futbolcularımız ve futbolu yönetenler bu kapıyı çoktan araladı.

2000 yılında Galatasaray, Avrupa’nın en büyük kupalarından birini Kopenhag’da havaya kaldırırken aslında bir inanılmazı başarıyordu. Bugüne kadar takımlarımızın bir üst tura geçmesi bile zafer olarak adlandırılırken Galatasaray’ın böylesi bir kupayı alması elbette zafer ötesi bir şeydi. Fatih’in aslanları tabi ki kahramandı. Kupa Galipleri Kupası’nın o yıl iptal edilerek, UEFA Kupası’na eklenmesi ile daha da zorlaşan bu kupayı o sene kimin kazanacağı Avrupa’da da merak konusuydu. Ve Galatasaray’ın bu kupayı alması tüm Türkiye’yi olduğu kadar tüm Avrupa’yı da şoka soktu. Avrupa’yı şoka sokmakla kalmadı futbolda başarı çıtasını da çok yukarılara çıkardı.

Öyle ki Milli Takımımızın önce Avrupa Şampiyonası’na katılmaya hak kazanması ve hemen ardından bu turnuvada çeyrek final oynaması bile başarı olarak kabul edilmedi ve küçümsendi.

Milli Takımımızın Japonya’da yapılan Dünya Kupası’na gitmeyi garantilemesi ile birçok spor yazarımız felaket telalığı yapmaya başlamışlardı. “Rezil oluruz”, “Puansız döneriz”, “Şenol Güneş ile bu iş olmaz” ...
Spor basınında nerdeyse hiç kimse okuyucusuna ümit vermiyordu. Hemen herkes Ay Yıldızlı takımımızın eleneceği konusunda hem fikirdi. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’a açık mektuplar yazılarak Teknik Direktör Şenol Güneş’in kellesi istendi. Güneş’in kariyerinin bu turnuvayı kaldıramayacağı iddia edildi... Başkan Ulusoy ise tüm bu eleştirileri göğüsleyip adeta kendini Güneş’e siper etti ve kendisine sonuna kadar güvendiğini açıkladı... Güneş ve onun futbolcuları da Başkan Ulusoy ‘un güvenini boşa çıkarmadı ve Türk ulusuna Dünya üçüncülüğü hediye etti.

Maalesef bu büyük başarı sonrasında iki dev turnuvanın kapısından döndük. Bu kapıları aralayabilmeyi başarsak belki de bu bugün ülke futbolumuzun yeni payeleri olacaktı. Özellikle Almanya’da yapılan Dünya Kupası’nı izlerken üzüntüden kahrolduk.

Bunları unutmak zorundaydık, unuttuk…

Şimdi ise ay-yıldızlılarımızın önünde yeni hedefler, kazanılması gereken büyük başarılar var.

Sezon başında Almanya’da geniş kadro ile yapılan hazırlık kampında temelleri atılan yeni milli takımımız, Avrupa Fatihi hocamızın elinde şekillenerek Moldova maçı ile gerçek kimliğini bulmaya başladı. Arda Turan, Nuri Şahin, Can Arat gibi birbirinden genç oyuncuları kadrosunda barındıran Ay Yıldızlı takımımız, Hakan Şükür, Rüştü Reçber gibi isimlerin tecrübe ve kalitesinden de faydalanmayı ihmal etmedi.

Hedefi olmayan takımlar başarılı olamazlar. Nitekim milli takımızın teknik direktörü Fatih Terim’de göreve geldikten kısa bir süre sonra yaptığı basın toplantısında, gazetecilere milli takımımızın hedefini açıkladı; AVRUPA ŞAMPİYONLUĞU…


Kulağa ne kadar da hoş geliyor değil mi?


İmkânsız mı dersiniz…

Milli takım atmosferini en yakından yaşayan biri olarak her şeyden önce şunu belirtmeliyim. Çok büyük aksilik olmadığı takdirde bu takım final oynayacak ve AVRUPA ŞAMPİYONU olacak. Bunu futbolcuların içindeki azmi ve hırsı çok iyi bildiğim için söylüyorum. Bunu inandığım için söylüyorum. Bunu cezalı maçlarında tüm olumsuz şartlara rağmen tek bir puan bile kaybetmeyen ay - yıldızlı takımımıza güvendiğim için söylüyorum…

Bu takım AVRUPA ŞAMPİYONU olacak. Ama sevgili spor yazarlarımızın kadrosu ile değil Fatih hocamızın kadrosu ile şampiyon olacak. Basınımızın pek sevmediği ve sürekli eleştirdiği Haluk Ulusoy ve arkadaşlarının desteğiyle şampiyon olacak. Ve her okuduğuna inanmayan, mantığını da göz önüne alan taraftarıyla şampiyon alacak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder