25 Aralık 2010 Cumartesi

Ekonomiye futbol yükü

Cumhuriyet Spor'da yayınlanan yazım :
 
Türkiye’nin ihracat açığının hızla büyüdüğü ve döviz rezervlerinin her geçen gün azalmaya başladığı şu son günlerde, Türk ekonomisine en büyük darbe futboldan geliyor. Sıradan bir futbolcunun bile rakamlarının milyonlarla ifade edildiği transfer dönemlerinde, yabancı bir futbolcunun kulübe maliyeti, bonservisi, futbolcunun alacağı derken, yaklaşık 2 ila 4 milyon dolar arasında değişiyor.  Ha keza teknik adamların maliyetleri de bunlardan düşük değil. Bu da bir anlamda her yabancı oyuncu ile birlikte, bu kadar dövizin havaya uçması demek. Bu rakamlar bir devlet ekonomisi için küçük görülmekle birlikte incelendiğinde korkunç boyutlara ulaşıyor. 
 
Yeni yayın ihalesi ile birlikte gelirlerini % 126 artıran Süper Lig kulüpleri 360 milyon doları aralarında paylaşıyorlar. Dağıtım formülüne göre şampiyonluk yaşayan 4 büyük kulüp aslan payını alıyor.  Ancak naklen yayın ihalesinden TFF’nin aldığı pay da dahil olmak üzere kulüplerin aldığı, buradan gelen para olduğu gibi yabancılara gidiyor. Nasıl mı? 
İşte size kulüplerin yaptığı yabancı transferlerinden birkaç örnek; Beşiktaş Guti’ ye yıllık 3.6 milyon dolar ödeyecek, Tabata Siyah Beyazlılara 8 milyon dolara mal olmuştu. Queresma ise sadece 7. 5 milyon dolar. Galatasaray Baros için yaklaşık 7.5 milyon dolar, Neill için ise 4 milyon Euro’yu gözden çıkarıyor. 
Fenerbahçe’de ise durum daha da vahim sadece Guiza için harcanan para birçok mütevazı kulübün toplam bütçesi kadar. İki yıl önce 15 milyon Euro bonservis ücreti ödenerek transfer edilen ‘Okçu’ lakaplı İspanyol forvet için bu süreçte sarı lacivertlilerin kasasından tam 23 milyon Euro çıktı. Fenerbahçe’nin satılığa çıkardığı futbolcuya 2 milyon Euo’dan fazla veren olmadı. Diğer kulüplerin ve diğer futbolcuların rakamları da bu saydıklarımızdan farklı değil. Bazı kulüplerimizin istisnai ucuz yabancıları dışında rakamlar 3 aşağı 5 yukarı bu seviyelerde. Bu furyaya TFF de katıldı. Sadece A Milli Takımımızın Part-Time hocası Hiddink’in aldığı rakam primler ve ekstralar hariç,  yıllık 4 milyon Euro. 
Spor-Toto Süper Ligi’nde oynayan takımların, eskiden 6 olan yabancı sayısının bu sezon 8’e yükselmesiyle birlikte, savurganlıkları da arttı. 8 yabancı, yabancı teknik direktör derken kulüplerin bütçesi yetmez oldu. Rekor düzeydeki yayın gelirlerine rağmen, kulüpler yine mali krize girdiler. Özellikle milyarlara varan bütçeleri ile büyük kulüplerimiz gözlerini kırpmadan milyonlarca doları bir çırpıda yabancı futbolculara verebiliyorlar. Hiç şüphesiz başarı için büyük paralar harcamak gerekiyor ama ya sonrası. Sizi rakamlar boğup kafanız karıştırmak istemiyorum. Fakat, Beşiktaş başta olmak üzere Fenerbahçe ve Galatasaray’ın yanı sıra birçok Süper Lig takımı bütçelerini çoktan aşmış durumdalar. 
18 takımlı Süper Lig’de her takımın 8 yabancı oyuncu hakkını kullanması, yabancı teknik direktörün zaten serbest olması, hatta bazı kulüplerin bunu da yeterli bulmayıp yabancı sınırlamasının kalkması yönünde Türkiye Futbol Federasyonu’na baskı yapması bir anlamda intihar etmesi anlamına geliyor. Çok yakında kulüpler kasalarının tam takır olacağının farkında değiller.
Hesap ortada Süper Lig’de 18 takım var. Hepsinin en az 8 yabancı oyuncusu var. ( Türk vatandaşı yaptıkları oyuncular hariç) Bu da 144 yabancı demek. Ortalama olarak her yabancı oyuncunun 3 milyon dolara mal olduğunu varsaysak, en az 432 milyon dolar gibi bir rakam yapıyor. Buna yabancı teknik direktörleri de eklediğinizde alın size 500 milyon dolar ülke dışına gitti demek! Bu da bir ülke ekonomisi için hiç de azımsanacak bir rakam olarak görünmüyor.
Yabancı transferlerine harcanan yaklaşık 500 milyon dolar hem devletin, hem de kulüplerin kasasını boşaltıyor. Digitürk’ün bizlerden aldığı ve kulüplere dağıttığı para, bir şekilde döviz rezervimizin bir miktar daha azalmasına neden oluyor.
Hele bir de madalyonun diğer yüzü var ki, hem ekonomimiz, hem de futbol açısından tam bir felaket. Yabancı futbolcunun ve teknik adamın bu kadar bol olduğu ülkemizde, birkaç futbolcuyu saymazsak, hiçbir teknik adamımız ve futbolcumuz Dünya liglerinde boy gösteremiyor. 
Yani çıkan 500 milyon dolar, giren sıfır. Kısacası ülkemize döviz girmiyor. 
Eğer TFF bu konuda girişimde bulunmayıp çarkı tersine çeviremezse, hem Türk futboluna, hem de Türk ekonomisine katkısı olmadığı gibi zararı olur.

18 Aralık 2010 Cumartesi

Hiddink'in maaşı bir çorba parası


Ne acıdır ki Türk Futbolu her geçen gün daha da kötüye gidiyor. 

Bir kar rejimi içine sokulan futbolumuzun nereye koştuğunu, kimse cesaret edip anlatamıyor. Daha doğrusu anlatanlar bir şekilde susturuluyor. Çünkü bazı gerçeklerin su yüzüne çıkması bazı kişilerin aşına fena halde su katıyor.

Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) yazın yapılan mali genel kurulunda, hepinizin yakından bildiği gibi, bir TFF yönetiminin futbol tarihinde ilk kez ibra edilmediğine şahit olmuştuk. Türkiye’nin en büyük gelir kalemlerinden birine sahip olan dev kurumu, milyonlarca dolar gelire, onlarca sponsora ve hatta devletin büyük desteğine karşın zarar içindeydi. Oysaki bir önceki yönetim TFF’yi tarihinin en büyük kârıyla bırakmıştı. Ama gelin görün ki aradan sadece 2 yıl geçmiş olmasına karşın artan sponsorlara rağmen mali tablo içler acısıydı.
TFF yönetimini Haziran’da yine bir genel kurul bekliyor. Futbol kulislerinde konuşulduğu kadarıyla seçimli bir genel kurul olacak bu.  Ortak kanı da mevcut Başkan Mahmut Özgener’in aday olmayacağı, yeni adaylar çıkacağı yönünde.  Muhtemel adaylar arasında adı geçenler, Başbakan’ın ile aile bağları bulunan Aziz Yıldırım güdümlü İBB Başkanı Göksel Gümüşdağ,  Antalya’da seçim kaybettikten sonra yine Başbakan tarafından sahip çıkılan Menderes Türel ve Başbakan’a yakınlığı ile bilinen Hakan Şükür. Haziran’a kadar birkaç tane daha aday çıkması bekleniyor. Bu isimler yıpranmamak için son dakikaya kadar adaylıklarını ulu orta telaffuz etmiyorlar.

İş böyle olunca mevcut yöneticilerin paçası fena tutuştu. Gelecek yönetimde kendine yer bulmak isteyen bazı yöneticiler işi sıkı tutmaya başladılar. Nitekim ibra edilememelerine rağmen istifayı düşünmeyen TFF yöneticileri, mali durumdan rahatsız olmuş olacaklar ki yeni bir tasarruf politikasını benimsemişler. Genel Kurul da delegelere dağıtılacak kitapçıkta bu tasarruftan göğüslerini gere gere bahsederler artık!

Part- time hocamız Guus Hiddink’i, A Milli Takımın başına yaklaşık 4 milyon Avro gibi astronomik bir rakama getiren, maç başına galibiyet primi olarak 300 bin avro ödeyen ve Avrupa Şampiyonası’na Milli Takımımızı götürmesi durumunda 2 milyon Avro ekstra prim ve bir dünya bonus  ile 5 milyon Avroyu gözden çıkarabilen tasarrufçu yöneticilerimiz, TFF çalışanlarının görevli olarak yurt dışına çıktıklarında aldıkları 50 ila 100 Avro arasında değişen harcırahları kaldırmışlar. Bununla da yetinmeyip İstinye’de ki merkez bina dışındaki çalışanlara verilen 15TL yemek parasını da %50 indirim yaparak 7TL’ye çekmişler. 

Hollandalı hocamız için tüm cömertliklerini gösteren ve bu çerçevede part-time hocamızın, Türkiye'ye gidiş gelişlerindeki tüm birinci sınıf uçak biletlerini karşılayan, Türkiye'de kaldığı süre içinde Çırağan'daki konaklama masraflarını eksiksiz olarak ödeyen TFF yöneticileri, söz konusu 50 avroluk harcırah ve 15TL’lik yemek parası olunca bir anda tasarrufa başlıyor.

Huzur hakkı adı altında para alabilmek için, toplantılarının büyük bir çoğunluğunu İstanbul dışında gerçekleştiren, seçilmiş yönetici olmalarına rağmen TFF’den maaş almaktan çekince duymayan, yurt dışı seyahatlerinde oy deposu olarak gördükleri kulüp başkanlarını limuzinlerde taşıyan TFF yöneticileri, çalışanların bu yasal hakkını bir anda yapılacak en önemli tasarruf maddesi olarak benimsemişler.
Detaylara girerek canınızı sıkmak, sizi rakamlara boğmak istemiyorum. Ancak görünen o ki TFF hem maddi, hem manevi açıdan bir çöküşe doğru gidiyor.  

Rakamlarla aram iyi değildir. Ekonomiyi, muhasebeyi hiç bilmem.  Ama sokaktan geçen birinin bile görebileceği gerçekler vardır. Gerçekçi bir tasarruf politikası izlemeyen TFF yöneticileri de, çalışanların yurtdışı harcırahlarından yapacağı kesinti ile milyonlarca dolarlık zararlardan kurtulamayacağını biliyor. Fakat aynı yöneticiler mali tablolarda yapılacak rakamsal oyunlarla zarardan geçici de olsa kurtulmuş gibi gösterilebileceğini, muhasebede 2 kere 2 nin her zaman dört etmediğini çok iyi biliyorlar. Tasarruf, işin dostlar alışverişte görsün kısmı.

Şunu çok iyi biliyorum, yönetimleri boyunca sürekli olarak Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından denetim altında tutulan Haluk Ulusoy ve çalışma arkadaşları, şu anki mevcut yönetimin şuursuzca yaptığı harcamaların binde birini gerçekleştirmiş olsalardı, şu anda kendilerini cezaevinde ziyaret ediyor olurduk.