6 Haziran 2010 Pazar

Lobi sevgi ve gönül işidir

Türk futbolu tarihi bir fırsatı elinden kaçırdı. EURO 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’na ev sahipliği yapamayacak olmamamızın verdiği derin üzüntü içindeyim.

Gerek Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ve gerekse Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan nezdinde devletimiz tüm girişimlerde bulunup, üzerine düşeni fazlasıyla yaparak Türkiye Futbol Federasyonu’na gerekli tüm desteği gösterdi.  Türkiye Cumhuriyeti bugüne kadar tarihinin hiçbir döneminde yapılmayanı yaparak, bir futbol turnuvası için bir milyar dolar garanti verdi. Bu bile böylesi bir yarışta başlı başına öne geçme sebebidir.  
 Bu noktada Türkiye Futbol Federasyonu’nun hazırlık aşamasında gerekli lobi çalışmalarını hakkıyla yerine getirmeyerek, bu önemli organizasyonun Türkiye’nin elinden kayıp gitmesine neden olduğunu düşünüyorum
Bu tür adaylıklarda en önemli nokta lobi faaliyetleridir. Lobi de sevgi ve gönül işidir.

Ülkemizde gerçekleştirilen en büyük iki uluslar arası organizasyon olan 2005 Şampiyonlar Ligi Finali ile 2009 UEFA Kupası Finali’ni Türkiye’ye kazandıran Haluk Ulusoy’un ekibinde çalışmış biri olarak, UEFA İcra Kurulu’nun karar verme sürecini en iyi bilenlerden biri olduğuma inanıyorum. Ülkenin altyapısı, ulaşım imkânları ve bunun gibi birçok etmenin yanı sıra, gerek oy verecek ülkelerin federasyonları ile gerekse o ülkelerin temsilcileri ile girilecek kişisel ilişkilerin de, en az fiziki özellikler kadar önemli olduğu, artık tüm dünya tarafından kabul görmüş bir gerçektir. Bunu gerek 2005 gerekse 2009 finalinin Türkiye’ye verilmesi için girdiğimiz mücadelelerde sayısız kez yaşadık. 

Ayrıca 2006 yılında, neredeyse tüm uluslar arası turnuvalardan ihraç edilmenin eşiğinde olan ülkemizi, Haluk Ulusoy ve ekibi göreve gediğinde tecrübeleri ve geçmişe dayanan sıcak kişisel ilişkileri sayesinde nasıl en az ceza ile bu kötü süreçten kurtardığına bizzat şahit oldum.

Bu arada UEFA Başkanı Michael Platini’nin 2007’de yapılan UEFA Kongresinde başkan seçilmesinde nasıl bir katkımız olduğunu en iyi bilen isim, bugün hala onun yardımcılığı görevini yürüten Sayın Şenes Erzik’tir. Seçimler öncesinde Lennart Johansson favori gösterilirken, günün şartlarında ülke menfaatlerimiz gereği desteklediğimiz Michel Platini ‘yi nasıl başkan yaptığımızın, bir anda 8 ülkenin oyunu nasıl değiştirdiğimizin yakın şahididir. O dönemde TFF’nin Yayın Arşiv ve Dokümantasyon Direktörü olarak bu süreci Düsseldorf’ta yaşayanlardan biri de bendim. Ülke federasyon başkanları ile Haluk Ulusoy’un arkadaşlığını görünce şaşkınlığımı gizleyememiştim.

Tüm bu tecrübeler ışığında lobi işini layıkıyla gerçekleştiremeyen TFF Başkanı ve Yönetim Kurulu bu adaylık sürecini iyi yönetememiştir. Yaşanılan süreci bir kez daha sorgulamalıdır.

Yine aynı şekilde, sunum esnasında gösterilen tanıtım filminde, futbolun baş aktörlerinin yer almayışı da başlı başına bir skandaldır. Tüm Avrupa’nın yakından tanıdığı Hakan Şükür, Hasan Şaş Rüştü Reçber gibi isimlerden tek kare görüntünün yer almamasının, tüm dünyanın yakından tanıdığı, Dünya Kupası 3. lüğü zaferinin mimarı Şenol Güneş’in, Avrupa Şampiyonası 3. lüğünün patronu Fatih Terim’in sunumda esamesinin bile geçmemesinin hiçbir izahı olamaz.

Mevcut yönetimin eski yöneticilere karşı girdiği anlamsız tavrı biliyorum. Buna rağmen ülke menfaati söz konusu olduğunda bütün husumetlerin sonlandırılması gerekirdi.
Ancak Amerika’daki sıradan hazırlık turnuvasına Türk futboluna hizmet etmiş futbol adamlarını taşımayı görev edinen, 500 kişiyi turistik seyahate götüren TFF, UEFA’da lobi gücü olan futbol adamlarını Cenevre’ye taşımayı akıl edemedi.  TFF’ ye göre ABD'deki sıradan turnuva galiba, Euro 2016 adaylığından daha önemliydi! 

Hagi, Lucescu, Souness ve bunun gibi ülkemizde görev almış ve Avrupa Futbolunda önemli yeri olan isimlerden yardım istenemez miydi?

Eminim ki Haluk Ulusoy ve ekibinden, ya da Levent Bıçakçı’dan bu konuda yardım istenmiş olsaydı; bu isimler tüm ilişkilerini harekete geçirir, ellerlinden gelen yardımı yapardı.

Bu arada UEFA İcra Kurulu’nun yapmış olduğu oylama sonrasında bir oyla kaybettiğimizin öğrenilmesinin ardından yaşanan gelişmeleri ise şaşkınlıkla izledim. Eminim sağduyulu tüm sporseverler de benimle aynı duyguları hissetmiştir. 

Bu tip adaylıklarda kazanmak ne kadar önemli ise kaybettiğiniz anda verdiğiniz tepkiler de o denli anlamlıdır. Tüm adaylık sürecini yöneten yetkililerin sonuç açıklandıktan sonraki davranışları maalesef kaybetmeyi de bilmediklerinin göstergesi olmuştur.

Bütün futbol camiası üzüntü içinde. TFF Başkanı ve Yönetim Kurulu, bulundukları görevin sorumluluğu yerine getirip getirmediklerini, bir kez daha sorgulamalıdır. Bir oyla bile kaybedilmiş olsa bile, bu başarısızlığın faturasını ödemek zorundadırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder