Eğer Bayern Münih’te oynamayı başarmış ilk Türk futbolcu Erhan Önal’ı saymazsak İlyas Tüfekçi, Erdal Keser ile birlikte Türk futbolunun dikkatini çeken ilk
gurbetçi futbolcuydu.
Almanya’da oynadığı futbolla
göz kamaştırmış, adından fazlasıyla söz ettirmeyi başarmıştı. 1984 yılında Galatasaray ile Fenerbahçe arasında transfer savaşına yol açan İlyas Tüfekçi, tıpkı idolü Erhan
Önal gibi o da tercihini önce Fenerbahçe’den
yana kullanmış ama başarıyı Galatasaray’da
yakalamıştı.
Sarı-lacivertli takımın kadrosunda parlak bir dönem geçiren İlyas, 2 yıl sonra, Derwall’in çalıştırdığı efsane Galatasaray kadrosuna geçiyordu. Her
zaman günlük başarıların daha geçerli olduğu Fenerbahçe’den, takım oyununun hüküm sürdüğü Galatasaray’a geçmesi ile birlikte bambaşka bir kimliğe
bürünüyordu. Sarı Kırmızılı takımla 1988-1989 sezonunda Avrupa Şampiyon
Kulüpler Kupasında yarı finale kadar yükselmeyi başardı.
Kısacık boyu, muhteşem
tekniği, enderi az bulunan hırsı ve azmi
ile saha da bir devdi İlyas. O
cüssede bu kuvvet! O nedenle de lakabı “Küçük
Dev Adam”dı.
Futbola Zeytinburnu forması ile veda etti, ama hemen her futbolcu gibi o da
futboldan kopmadı ve teknik direktörlüğe başladı. Yaşı yetenler İlyas Tüfekçi’nin, 1993-94 Kardemir Karabükspor takımıyla ligin
ikinci yarısında verdiği düşmeme mücadelesini iyi hatırlayacaklardır. Bu lig
tarihimizin unutulmayan sayfalarından biridir.
Karabükspor’un Süper Lig'de ilk kez mücadele ettiği bu sezonda, son
maçta Zeytinburnuspor'a uzatma dakikası golü ile yenilerek küme düşmesi hemen
herkesi çok üzmüştü. 2009’a kadar çok sayıda Birinci Lig ve 2. Lig takımlarını
çalıştırdı İlyas Hoca.
İlyas Tüfekçi’nin
benim yaşantımdaki izi çok derindir. Fenerbahçe
Stadı’nın hemen yanındaki Kenan Evren Lisesi’nde, henüz Ortaokula gidiyordum.
Sıkı bir Galatasaraylı olmama karşın
futbola olan sevgim nedeniyle, okul çıkışlarında boş vakitlerimi Dereağzındaki
Lunapark’a gitmek yerine, Fenerbahçe
antrenmanlarını izleyerek değerlendiriyordum.
“Gazeteci olunmaz gazeteci doğulur” sözünü doğrularcasına burnumu her deliğe sokardım. Sobayla
ısınan köhne soyunma odalarının içlerine kadar girer futbolcuları izlerdim.
Sonra izlenimlerimi sınıf arkadaşlarıma anlatır ve de okulun duvar gazetesine
yazardım.
İşin en eğlenceli
tarafıysa gizlice girdiğim soyunma
odasından çıkarken başlardı. Patika yolda bekleyen taraftarlar, beni o zamanlar
fizik olarak ve yüz hatları olarak tıpa tıp benzediğim, 'Küçük Dev Adam' İlyas
Tüfekçi sanarak imza alma yarışına girerlerdi. Ben de hiç bozuntuya
vermeden imza dağıtır, soruları yanıtlardım. Benim bu uyanıklığımın farkına
varanlar da yok değildi. Doğal olarak özellikle gazeteciler yemiyordu bu
numaramı. O zamanlar Güneş Gazetesi’nin genç Fenerbahçe muhabiri olan Sadi
Kemal Yaşar ve Türkiye Gazetesi’nin zıpkın muhabiri Hasan Sarıçiçek de bu numaramın farkına varanlardandı. Hoşlarına
gitmişti bu muzipliğim ve atılganlığım. Sadi
Kemal Yaşar’ın “Gel Çamlıca sahasının amatör muhabiri ol” demesiyle
gazetecilik denen bu virüsü kaptım.
Aslına bakılırsa onun sayesinde bugünkü
mesleğimi yapıyorum. İlyas’la o
zaman tanışamadım belki ama Galatasaray’a
transfer olduğunda 16 yaşında çiçeği burnunda bir muhabir olarak tanışma
şansını elde ettim. Hep kibar, hep nazik hep mütevazıydı. Yıllar sonra ise Türkiye Futbol Federasyonu altında
birlikte çalışma şansını yakaladım. Hiç değişmemişti.
Ve geçen gün öğrendim ki İlyas Ağabey maalesef ALS hastalığına
yakalanmış. Hani şu geçtiğimiz haftalarda çılgınca başımızdan aşağı buzlu sular
döküp, banka hesaplarına paralar yatırıp, hastalara destek olmaya çalıştığımız
amansız hastalık. Toplanan paralar ne oldu? İlyas Tüfekçi’ye bir faydası olacak mı? Bu soruların yanıtını
bilmiyorum. Öğrenmek de istemiyorum!
Ancak benim öğrenmek istediğim ve özellikle İlyas’ın yanında yer alıp almayacağını merak ettiğim başka bir kurum var. Türkiye Futbol Federasyonu Vakfı!
Ancak benim öğrenmek istediğim ve özellikle İlyas’ın yanında yer alıp almayacağını merak ettiğim başka bir kurum var. Türkiye Futbol Federasyonu Vakfı!
Tam adıyla Türkiye Futbol Federasyonu Sosyal Yardım ve Dayanışma Vakfı (TFFV)!
Adından da anlaşılacağı üzere sosyal yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı aynı
zamanda Vakfın otomatikman başkanı haline geliyor. 2008 yılında Haluk Ulusoy bu görevden ayrılırken
Vakfın kasasında 60 milyon TL’den daha fazla bir para vardı. Şayet Ulusoy yönetimi görevde kalmayı
başarabilseydi, bu parayla emekli futbolcular için bir huzurevi ve bakım
ünitesi yapmayı planlıyordu.
Görev süreleri dolmadan adeta
darbe ile görevden ayrılınca bu proje de sayısız diğer proje gibi suya düştü.
Peki, ne oldu bu biriken
paralar? Harcandı mı? Harcandı ise nereye harcandı? Harcanmadıysa, sadece para
biriktirmek için mi var olan bir vakıf haline geldi TFFV? Bilanço içinde bir
yerlere mi sokuşturuldu, sokuldu? Daha önce ciddi bir rahatsızlık geçiren ve ihtiyacı
olduğunu bildiğimiz Erhan Önal’a
örneğin bir yardımda bulunuldu mu? Ya da yine ALS hastalığının pençesinde
bulunan Trabzonspor’un
efsanelerinden İsmail Gökçek’e.
Geçtim tüm bunları Sosyal yardım adında ya da dayanışma anlamında ne yapıldı
nereye para harcandı?
Şeffaflık beklemenin pek
iyimser bir yaklaşım olduğunu biliyorum, ama sormadan da edemiyorum !
Milyonlarca lirası olan ya da olması gereken böyle bir vakfın, neden bir
internet sitesi bile olmaz? Vakfın senedi neden herkesin görebileceği bir
ortamda diğer vakıfların yaptığı gibi ilan edilmez? Futbolun emekçileri neden
bilgilendirilmez?
Futboldan iyice iğrenmeye
başlıyorum.