Aslında TFF Genel Kurulu sonrasında ilk yazımı farklı bir şekilde yazmayı planlamıştım. Genel Kurul öncesinde ve sonrasında yaşanılanları anlatmayı, “Kimse yok mu?” başlıklı yazıma gelen tepkileri aktarmayı düşünüyordum. Ancak geçtiğimiz hafta Pazar günü başlayan ve hali hazırda devam eden “Temiz-LİG” operasyonları sonrasında bu yazımın anlamı ve önemi kalmadı.
Gözaltılar, tutuklamalar başlayınca ben de süreci herkes gibi televizyonlardan, gazetelerden takip etmeye başladım. Ekranda, kimini yakinen tanıdığım, kimini gıyabında tanıdığım insanları gördükçe tanımsız duygular içine girdim. Birlikte çalıştığım, geçmişte üzerimde emeği olmuş insanlardan tutun da, nefret ettiğim, günahım kadar sevmediğim şahıslara kadar birçok kişi aynı karedeydi. Adliye sürecini bilmem. Hatta bir insan nasıl tutuklanır, sonra nasıl hüküm yer bu tür detaylarını ilk kez bu şike operasyonu ile birlikte öğrendim.
Üzülmekle, sevinmek arasında git-geller yaşadım. Açıkçası ilk tutuklama kararı sonrasında ağlamamak için kendimi zor tuttum. İçim sızladı. Gerçekçi olmak gerekirse, belki masumiyetine pek inanmadığım Aziz Yıldırım’a değil ama içlerinde arkadaşlarımın da bulunduğu diğer tutuklananlara çok üzüldüm.
Bu satırlarda uzunca bir süredir yazdım, çizdim. Sesimi duyurmaya çalıştım. Olumlu olumsuz tepkiler aldım. Hatta yazdıklarımdan dolayı, TFF’nin İstinye binasına girişimin, güvenliğin önüne “girişi yasaktır” yazılı resmimin konularak yasaklandığına da şahit oldum. Ama yılmadım. Doğru bildiklerimi, sizlerle paylaşmaya çalıştım. Paylaşmaya da devam edeceğim. Ancak, artık futbol denen oyunu sevmiyorum. Ben yeşil saha üzerinde beyaz çizgilerle çevrili olarak oynanan oyunu seviyordum. Çizgilerin dışında oynananı değil!
TFF Genel Kurulu öncesinde bir takım anlam veremediğim gelişmelere şahit oluyordum. Bunlardan en önemlisi dürüstlüğüne, bilgisine ve yeteneklerine güvendiğim Mehmet Atalay’ın ani bir kararla beklenmedik bir şekilde adaylıktan çekilmesiydi.
Adaylıktan çekildiğinde şaşırmış, hatta kızmıştım. Kazanacağına kesin gözüyle bakılan bir seçime girmemesine akıl sır erdirememişim. Kendimce Atalay’ı basiretsizlikle suçlamıştım. Şu anda yaşanan gelişmeleri görünce Mehmet Atalay,” Allah’ın sevdiği kuluymuş” diyeceğim, ama aslında hiçbir şey tesadüf değil.
Kafamda oturtamadığım birçok şeyden biri de, o güne kadar çokta istekli görünmeyen M. Ali Aydınlar’ın sürpriz bir şekilde aday olması ve basının yere göğe sığdıramadığı Mahmut Özgener’in çekilmesiydi. Milli Takımlar için yanıp tutuşan ve bunu her şeyden çok istediğini bildiğim Levent Kızıl’ın listede kendine yer bulmamış olması da garipti. Bütün bunlar çok mantıklı değildi. Trabzonspor’un Genel Kurul’daki muhalif tavrını amatörce bulmuştum.
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım gözaltına alındığı gün kafamdaki soru işaretleri bir bir cevaplarını bulmaya başladı. Mahmut Özgener’in, Levent Kızıl’ın ve birçok TFF çalışanın da gözaltına alınacağını daha o gün tahmin ettim. Hukuksal olarak sorun yaşamamak adına bundan sonraki süreçte gözaltına alınıp, tutuklanacağını tahmin ettiğim diğer isimleri burada yazmıyorum. Ama bu dalgalar artarak sürecek emin olabilirsiniz.
Operasyonla birlikte Türk futbolundaki taşlar yerinden oynamaya başladı. Fakat Mehmet Ali Aydınlar yönetimi bu sürece meydan okumaya çalışıyor. Ekonomik olarak başına gelecekleri çok iyi bilen kulüplerin desteğini de arkasına alan TFF’nin çiçeği burnunda yönetimi büyük bir riski almayı göze aldı. Eğer suçlamalar doğru çıkar ve yargılama süreci sonunda tutuklananlar ceza alırsa, başta Fenerbahçe olmak üzere, bu skandala bulaşan diğer kulüplerin düşürülmekten başka hiçbir şansı yok. İşte o zaman bugün TFF’nin erteleme kararına sevinen bu kulüpler gerçek felaket ile karşı karşıya kalacaklar. Kayıpları hem ekonomik, hem de maddi olarak çok daha büyük olacak. Bugün alınan karar TFF’nin kendini kurtarma amacıyla aldığı geçici çözüm oluşturan bir karardır.
Ben Fenerbahçe’nin ve diğer kulüplerin yerinde olsam, yarından tezi yok kendim TFF’ye müracaat ederek düşürülmeyi talep ederim.
Böylece sezon ortasında verilecek bir düşürülme kararında kaybedilecek bir sezonu kazanmış olurdum. Fenerbahçe çok büyük bir kulüp. Camia olarak kenetlenmeleri durumunda aşamayacakları engel yok. Bu sezon Bank Asya’da şampiyon olarak, önümüzdeki sezon kaldıkları yerden devam etmeleri çok daha mantıklı. Sarı Lacivertli kulübün önde gelenlerinin olaya el atıp, elllerini taşın altın koyması durumunda maddi olarak kaybettiklerini de fazlasıyla telafi edebilirler. Hatta kötü günler için özel olarak tasarlanmış ve temizlenmeyi çağrıştıracak beyaz bir forma yapsalar, sırf destek olmak için en az iki milyon Fenerbahçe taraftarı cebindeki son kuruşu bu projeye verir.
Ve birkaç kelime de TFF yönetimine söylemek istiyorum. Verecekleri en doğru karar futbol tarihimize kara leke olarak geçen 2010-2011 sezonu yok sayarak, bu sezonu oynamış kabul etmeleri olur. Bu sezonun şampiyonluk hanesi boş bırakılabilir. Böylece gelecekte de bu tür çirkin işlere bulaşmaya kalkanlar bu sezonu hatırlar ve buna cesaret edemez.