31 Ağustos 2019 Cumartesi

Siyasetten nefret ediyorum

Sevgili dostlarım, arkadaşlarım, beni tanıyanlar

Uzunca bir süredir yazmıyorum. Yazının gücüne olan inancımı yitirdim sanırım. Ama yine de insanın içini en iyi dökebileceği yolun yine yazmak olduğunun farkındayım.


Daha önce defalarca dile getirdiğim gibi siyaseti oldum olası sevmiyorum. Anlamıyorum da zaten! Hoş anlamak istediğimde de mantığım almıyor. Bu konuda özürlüyüm. Akıl yoksunuyum.

Türkiye’de benim düşüncelerimi ve isteklerimi tatmin edecek bir parti yok. Dünyada var mı onu da bilmiyorum? Bu konuda bir araştırma yapmadım.

Bir arkadaş edinirken hangi millet, hangi din, hangi düşünceye sahip olduğunu sorgulamadan, sadece dürüstlük ve sevgi çerçevesine önem vererek hareket ettiğim için, her kesimden yüzlerce çok yakın arkadaşlar edindim. Ancak son birkaç yıldır “Taraf olmayan bertaraf olur” sözüne her ne kadar inanmak istemesem de, son günlerde dostlarımla yaşadığım sıkıntılar, bu sözü doğrularcasına bana baskı yapıyor.


“Mahalle Baskısı” dedikleri şey bu olsa gerek.

Muhalefeti destekleyen arkadaşlarım iktidarı eleştiren yazılar neden yazmadığımı, iktidara yakın arkadaşlarım da muhalefetin yanlışlarını neden dile getirmediğimi sorguluyorlar. Sanki ben yazınca tüm dünyayı değiştiriyormuşum gibi benim tepkilerimi dile getirmemi istiyorlar. Hatta daha ileri gidip 30 yılı geçkin arkadaşlıklarını bitirenler, bana sen “militansın” diyerek hakaret eden dostum, kardeşim sandığım insanlar oldu. Ya onlar gibi düşünmeliydim ya da onların arkadaşı değildim! Çok kötü! Çok üzücü!

Oysaki ben daha çok Konfçyüs’ün “Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil” sözünü kendime destur edinmiş biriyim.


Sözümün para etmediği zamanlarda susmayı tercih ediyorum. Hele bilmediğim ve ilgimi çekmeyen konularda topa hiç girmiyorum. En iyi bildiğim konu “Spor” olmasına karşın uzunca bir süre spordan uzak kaldığım için 4-5 yıldır spor konusunda bile yorum yapmamaya çalışıyorum. 


Yazdığım yazılarda da genelde bardağın dolu tarafı ile ilgilenmeye çalışırım. Negatif değil pozitif olma gayretindeyim. Eleştirmeyi severim ama icraatın da zor bir operasyon olduğunu bildiğimden insaflı olmaya çalışırım. “Yiğidi öldür hakkını yeme” demiş ya atalarımız, ben de güzel yapılanı alkışlarım. Kötü yapılan bir şeyi de yapıcı bir şekilde eleştiririm.


Elbette bazen dilimin ucuna gelip de yazamadığım konularda yok değil. En nihayetinde benim müşterilerim var. Müşterilerimin çoğu iş adamı. Onların da siyasi bağlantıları ve ilişkileri var. Benim yapacağım siyasi olmasa bile düşüncesizce bir eleştiri ya da yorum onları da zor durumda bırakabilir. Buna dikkat etmek durumundayım.


İnatla ve ısrarla siyasetten uzak durmaya devam edeceğim.


Bu yazıyı okuyan arkadaşım sen hangi görüşten olursan ol, (eğer vatan haini değilsen!) ben seni seviyor ve destekliyorum. Çünkü eminim ki sen vatanını seviyor ve düşüncenin bu ülke için en iyisi olduğunu düşünüyorsun. Tıpkı benim gibi.

14 Ocak 2018 Pazar

Aman KAPPA TUR’dan uzak durun!

Uzunca bir yazı, okumayı sevmeyenler, detaylarla ilgilenmeyenler ve sonucu merak edenler için son kelimeyi en başa yazayım: 

Ucuz turlar; gezmek, tatil, huzur, eğlence gibi hedeflerden uzaklaşıp, yollarda helak olmanız demek oluyor. Kappa Tur’la yaptığımız seyahatte yaşadığımız sıkıntıları ve tur hilelerini dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Ama uzun lafın kısası: 

“Özellikle Kappa Tur’dan uzak durun.”

Şimdi gelelim detaylara…

30 yıllık dostum, lise arkadaşım Ali Saygı “Hadi Yunanistan’a gidiyoruz” dedi yılbaşı arifesinde. Tabi dostluk bu kadar eski olunca böylesi bir teklifi geri çevirmek pek mümkün olmuyor. Ayrıca yılbaşını yurtdışında geçirmek pekte fena fikir değildi. Ancak bunu bir turla ve üstüne üstelik otobüsle yapacağımızı öğrendiğimde, yan çizmek için uğraşmadım değil hani.

En son 25 yıl önce bu tür bir tura katılmış olan biri olarak, turun fiyatını öğrendiğimde endişelerim bir kat daha arttı.  “Ali bizi orada kaçırmasınlar! Bu paraya 5 günlük tur mu olurmuş?” diye hayretimi dile getirdiysem de, geri adım atmak pek mümkün olmadı.


Selanik’te 1 gece ardından Atina’da 2 gece ve son olarak da Kavala’da 1 gece konaklama ile 4 gece (5 gün) içerisinde toplam 3000 km kara yolu içeren bu seyahatin bedeli sadece 129 € olunca, haliyle beklentimde sıfır düzeyindeydi. Bir seyahate çıkmadan önce her zaman “Incığından cıncığına” araştıran ben, bu kez tek bir satır bile okumadım. Tam anlamıyla turlar konusunda çok deneyimli olan dostum Ali’ye teslim oldum.

Aslına bakarsanız bugüne kadar Avrupa’nın tamamına yakın kısmını hep gezgin modunda gezmiş biri olarak, bu turistlik gezi benim için ilginç bir deneyim olacaktı.

Turun başlamasından birkaç gün önce Kappa Tur’un bu organizasyonunda bize rehberlik edeceğini öğrendiğimiz Mariza Hanım tarafından kurulan WhatsApp gurubuna dahil edildik. İçimden “süper” dedim. Güzel hizmet. Demek ki tüm seyahat boyunca buradan bilgilendirilme yapılacak, programlar, buluşma saatleri falan duyurulacak diye düşündüm.
WhatsApp gurubunun kurucusu Mariza Hanım turla ilgili kısa bilgiler vermeye başladı ama özellikle ekstra turların üzerinde duruyordu. Ballandıra ballandıra anlatıyordu. Ancak otobüsle ve otelle ilgili sorulan basit sorulara ise bir türlü yanıt alamıyorduk.

Turumuzun hareket günü, Kappa Tur’un Harbiye’de bulunan merkezi önüne gelmemizle WhatsApp gurubunun kapanması bir oldu. Şaşırdım, ama üzerinde durmadım. Bu gurubun kapanmasının asıl nedenini sonradan anlayacaktım!

50 kuruşluk su 2,5 TL

Ucuz tura katıldığımın bilinci ve anın keyfini çıkartmaya çalıştığım için otobüsün eski ve bakımsız olmasına aldırmadım. Ancak telefonumu şarj etme olanağımın olmayışı can sıkıcıydı. Otobüste bir muavin bulunmamasını geçtim, asıl en büyük şaşkınlığım 3.000 km sürecek bir yolculuk için yedek şoför olmayışı oldu. Şehirler arası bir yolculukta dahi ücretsiz ikram edilen 50 kuruşluk Türk markası suyun 0,50 € dan şoför tarafından satılıyor olması ise, ciddi ciddi kazıklanıyorum hissi uyandırdı.

Kappa Tur’un Yunanistan’a giden 2 ayrı otobüsü vardı. Aynı programın uygulandığı diğer otobüs hep bizden 30 dakika önce hareket ediyordu. Böylece duraklanan yerlerde yoğunluk yaşanmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştı.

Türk Free Shop'una yasak!

İpsala Gümrük kapısına geldiğimizde tur gurubundaki birçok kişi Free Shop’a girmek istediğini belirtti. Ancak Mariza Hanım Yunanistan yasalarına göre ülkeye 2 paket sigaradan fazlasının sokulmasının yasak olduğunu, dönüşte Yunan Free Shop’una uğrayacaklarını açıkladı. Guruptakiler haklarının 2 paket değil 2 karton olduğunu söylemesine rağmen rehber ısrarla aksini iddia etti ve Free Shop’a girilmesi durumunda tüm otobüsün Yunan Gümrük memurlarınca didik didik aranacağını, bu nedenle Türk Free Shop’una girilmeyeceğini söyledi. Mırıldanmalara yol açan bu söylemden ben de rahatsız olmama karşın sıkı bir Yeşilaycı olmam nedeniyle üzerinde durmadım. Ancak oluşan döviz kaybı nedeniyle bu konuda Türk makamlarının yapacağı yaptırımlar vardır diye düşünüyorum.

Ekstra Tur almayana ekstra muamele!

Selanik’e varmamıza yarım saat kala Mariza Hanım ekstra turlarla ilgili kararlarımızı vermemizi ve ücretleri toplaması gerektiğini söyledi. Özellikle kişi başı 55 € olan Meteora Turu ve 70 €’luk Yılbaşı gecesi yemeği üzerinde ısrarla duruyordu.

Meteora Turu ziyaretinin ilgimizi çekmediğini, kişi başı 20 € olan Corinth Kanalı’na düzenlenecek turuna daha önce gezdiğim için katılmak istemediğimi ve yılbaşı gecesi için çok öncesinden 40 € dan rezervasyon yaptırdığımızı öğrendiğinde, rehberimizin suratı düştü. Tehditkâr bir tavırla tura katılmayanları bırakacakları tesisin Meteora’ya 35km uzak olduğunu ve 3 saat boyunca orada sıkılacağımızı ısrarla söyledi. Katılmamak konusunda kararlı olduğumuzu görünce de epeyce bir bozuldu.

Atina’ya daha öncesinde 4 kez gitmiş biri olarak Pire Limanı’nda ekstra tur yaparak neyi gezdireceklerini çok merak ediyordum. Mariza Hanım “Atina’nın sahil semtlerini göreceğiz. Pire’den başlayıp Alimos, Faliro ve Glyfada semtlerini gezeceğiz” dedi. Glyfada oldukça güzel ve uzun bir sahil şeridi olduğu için tur bedeli olarak kişi başı 20€ istemeleri garibime gitmişti. Ancak zaten Paşa Limanı’nda yemek yemeği planladığım için taksinin toplam da en fazla 15-20 € gidiş yazacağını hesap ederek bu tura katılmanın mantıklı olacağını düşündüm.  Bu durumda Mariza Hanım bana Pire Limanı gezisi ile birlikte sadece 45 €’luk Selanik Taverna gecesi ve Akropolis Rehberlik hizmetini satabilmişti

Selanik için 1,5 saat kimseye yetmedi

Selanik’e vardığımızda meşhur Aya Dimitros Kilisesi’ne götürüldük. Burası için ayrılan 45 dk zaman oldukça fazlaydı. Ardından bir 40 dk’da kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu evi gezmemiz için süre verildi. Sonrasında 40 dk. süren kısa bir panoramik turun ardından 1.5 saatlik bir serbest zaman dilimi verildi. Güzelim Selanik’i gezmek, yemek yemek ve sahildeki muhteşem kafelerde oturmak için toplam 1,5 saatlik süre haliyle kimseye yetmedi. 

Otelimiz şehrin oldukça dışında, sanayi bölgesi kabul edilen bir yerde 45 dk’lık bir mesafedeydi. Sanırım Yunanistan’ın otel değerlendirme kriterinde bir sıkıntı var. Çünkü 4 yıldızlı denilen otele Türkiye’de 2 yıldız veren kişi görevden alınır. Gece kişi başı 45 € olan tavernaya gelmeyenlerin otel dışına çıkmaları hemen hemen imkânsızdı. İtiraf etmeliyim tavernada oldukça eğlendik. Yemeklerde güzeldi. Yemek sonrasında otele dönmemiz gece 01.00 civarı olmasına rağmen sabah 06.00’da kalkmak oldukça yorucuydu.

Çay Bahçesine hapis olmayın. Meteora taksi ile sadece 20 €

Atina’ya giderken Meteora Turu’nu gerçekleştirmek için orta Yunanistan üzerinden giderek yolu epeyce bir uzattık. Tura katılmayanlar kuş uçmaz kervan geçmez yerdeki bir çay bahçesinde 3 saat oturup otobüsü beklemek üzere indirildi. Dostum Ali ise eşi ve çocuğu ile birlikte bu ekstra tura katılmak için 165€ vermiş ve otobüsle devam etmişti. Bırakılan yer adeta tura katılamayanları cezalandırmak için seçilmiş gibi gözüküyordu.


Ekstra turlar katılımcılar için olduğu kadar, katılmayanlar için de uygun şekilde tasarlanmalı diye düşünürken bir ailenin taksiye bindiğini gördüm. Yakınlardaki bir merkeze gideceklerini düşünürken, Meteora’ya gideceklerini taksinin kendilerini toplam 20 € tüm her yeri gezdireceğini öğrendim. Meğer Meteora, Mariza Hanım’ın bahsettiği gibi 35 km uzaklıkta değil, 10 km ilerideymiş. Zaten akıllı telefonumdan haritaya bakınca Kalabaka kasabasının çay bahçesine sadece birkaç km olduğunu gördüm. O zaman turun politikasını anladım. İyi niyetim, saflığım o andan itibaren sona erdi.

Kafeye girerek bana bir taksi çağırmalarını rica ettim. Ancak kafedekiler taksi çağıramayacaklarını, bunun anlaşmalarına aykırı ve yasak olduğunu söylediler. Bunun üzerine hemen yolun karşındaki evin bahçesinde oturan semt sakinlerine durumu anlatarak yardım istedim. 74 yaşındaki bir Avusturalya kökenli Yunan vatandaşı Paul bizi taksi fiyatına Meteora’ya götürebileceğini söyledi. Paul Amca! 2 saat boyunca bize her yeri gezdirdi. Kalambaka kasabasını bile gezdik. Tur otobüsü gelmeden önce de tekrar getirip çay bahçesine bıraktı. Bununla ilgili olarak ne tur yetkilisi Mariza Hanım’a ne de turdaki diğer kişiler tek kelime etmedim. Ama arkadaşım Ali’ye olanları anlattım. Ali benim 20 € gezdiğim yeri 165 € gezmenin kızgınlığı içindeydi ama o da turun geri kalanında huzur bozulmasın diye sesini çıkarmadı.

Otel değil batakhane!

Atina’ya vardığımızda yarım saati geçmeyen bir panoramik tur yaptık. Her ne kadar sıfır beklenti içindeyim desem de Atina’daki otel tam bir faciaydı. 129 € tur satan bir firmanın konaklatacağı otel, elbette pansiyondan hallice olacaktır. O bakımdan transfer araçları ve konaklama yerleriyle ilgili beklentim de gerçekçi olup daha az hayal kırıklığı yaşamak, tatilimi daha keyifli geçirme peşindeydim. Fakat Atina'da 2 gece konaklatılan Aristoteles Otel gerçekten batakhane gibiydi. Otel şehir merkezinde, ancak Atina'nın en kötü ve güvensiz mahallesinde. Odaların kapıları kartondan yapılmış gibi, bir omuz atsanız yerle bir olur. Oteldeki klimalar çalışmıyor. Odalar buz gibi, buzdolapları çalışmıyor. Kahvaltı salonu toplam 10 metrekare falan. Elinizde tabakla 15 dakika ayakta beklemeniz muhtemel.
Ve Pire Turu. Meğer tur dedikleri şey Paşa Limanına götürmekten ibaretmiş. Giderken Pire Limanına girip Limandaki gemilerle fotoğraf çektirmeyi tur sayarsak durum başka tabi. “Çarşı kapalı bu saate gidip ne yapacaksınız” diyerek götürülmediğimiz Glyfada’nın G’sini bile göremedik.

Otobüslerde gizli kamera skandalı

Neyse ki ertesi sabah Akropolis Turu sonrası özgürlüğümüze kavuştuk. Corinth Kanalı Turu’na yetiştirmek için yarım yamalak yaptıkları ve erken bitirdikleri Akropolis Turu sonrasında rehberimizden ayrılarak, doya doya Plakayı ve Atina’yı gezdik. Zaman kaygımız olmadan ara sokaklarda kaybolurcasına dolaştık, Yunan yerel mutfağını tattık.

Akşam otele üstümüzü değişmeye gittiğimizde yılbaşı yemeği için hareket etmek üzere olan kafile ile karşılaştık. Gideceğimiz yer aynı yerde ve çok yakındı. Tüm kafilenin içinde Mariza Hanım’a “Biz de otobüsle gelebilir miyiz?” dediğimiz de büyük bir tepkiyle karşılaştık. Bizi kafileden uzak bir köşeye götüren Mariza Hanım, “Şirketimizin katı kuralları var. Ekstra Turlara katılamayanları hiçbir şekilde otobüsümüze alamayız. Otobüste gizli Kamera var! Sonra ben ceza yerim” şeklinde bir açıklama yaptı.

Özrü kabahatinden büyüktü! Bir müşterisini aynı yöne gitmesine rağmen otobüse almaması ayıptı ama otobüs içinde hiç kimsenin bilgi ve izni olmadan görüntü ve ses kaydı yapması suçtu! Görüntü kaydının yasal ve etik olmadığını, otobüse alınmayışımızın ise ayıp olduğunu izah etmeye çalıştığımızda agresifleşen Mariza Hanım, derdini Marco Paşa’ya anlatırsın bağlamında “Kurallar firma tarafından belirlenmiştir, şikâyetinizi merkez ofisine iletin” diye kestirip attı.

Biz önceden ayarladığımız yerde harikulade bir yemek ve sirtaki eşliğinde muhteşem eğlendik. Otele döndüğümüzde turla tavernaya giden ekiple karşılaştık. Gittikleri mekân gerçekten çok iyiymiş, iyi eğlenmişler ama servis kalkmalarına yakın başlamış ve yemekleri çok kötüymüş. Bildiğiniz aç kalmışlar.

Ertesi sabah gerek yorgunluktan gerekse de yaşanan memnuniyetsizlikten otobüste herkesin suratındaki gerginlik çok net okunuyordu.

Mola verilecek, yemek yenilecek, alışveriş yapılacak yerlerin önceden çok katı bir şekilde belirlenmiş olması ve buraların kalitesinin düşük, fiyatlarının normalden pahalı olması kafilenin tepkisi çekmeye başlamıştı. Örneğin seçtikleri mekanda 1 tabak Greek Salatayı 9 € ya yiyebiliyorsunuz!

Silah zoruyla bahşiş

Benim bildiğim bahşiş isteğe bağlıdır ve gönlünden ne koparsa o verilir. Daha turun bitmesine bir gün olmasına rağmen Mariza Hanım Kavala yolunda şoför için bahşiş topladı. İşin garibi kişi başı 5 € olarak bedel belirlenmesiydi. Arka sıramda oturan tur konukları o an üzerlerinde olan bozuk paraları 8 €’yu vermek istemelerine rağmen Mariza’nın ben bütün parayı bozarım diyerek kabul etmeyişi terbiyesizliğin ne boyutta olduğunun göstergesiydi. Tura katılan ve yaş ortalaması oldukça yüksek olan 10 kişilik bir gurup ise olan bitenin farkına varmayarak dayatılan her şeyi kabul ediyordu. Nitekim bu guruptan bir kişi de Mariza Hanım için bahşiş topladı. Ancak toplayan kişinin tüm dil dökmelerine rağmen bu gönüllü bahşiş organizasyonuna katılımın düşük olması Mariza Hanım için büyük hayal kırıklığı olsa gerek!

İsyan işe yaradı

Kavala’ya geldiğimizde ipler koptu. Diğer şehirlerde yaptıkları senaryoyu burada da uygulamaya kalktıklarında insanlar isyan bayrağını çekti. Otobüsle yapılan kısa şehir turu sonrası serbest zaman olarak sadece 45 dk tanınması ve hemen ardından etrafında başka alternatif olmayan bölgede yemek için 2 saat ayrılması fitili ateşledi.

Turun büyük bir bölümü Mariza Hanım’la konuşmak istedi. Mariza Hanım ise telefon gelmiş gibi yaparak bu guruptan adeta kaçtı. Sonrasında telefonla arayanlara ise hareket saatinde otobüsün kalkacağını, gelmeyenlerin yemek yerine kendi olanakları ile gelmesi gerektiğini söyledi. Hatta bazı karşı çıkan misafirlerin suratına telefonu kapadı. Benim ise telefonuma bile çıkmadı!

3 Saat boyunca Kavala’da gezdik. Oldukça ucuz sayılabilecek muhteşem bir yemek yedik ve Kavala kurabiyesi aldık. Sonrasında da o ana kadar kaynaşamadığımız turdaki diğer insanlarla kaynaştık. İşte o an neden Mariza Hanım’ın WhatsApp gurubunu daha yolun başında kapadığını anladım. Bizim kendi aramızdaki iletişimimizi kısıtlamak ve bu tür kendi çıkarlarına ters düşecek isteklerin önüne geçmek oldukça önemliydi.

Bir dövmedikleri kaldı

Bu isyankâr gurup kararlı duruş sergileyince otobüs 2 km öte de bulunan yemek bölgesinden seve seve bizi almaya geldi.  Biz kendi aramızda anlaşmış ve durumu uzatmamak konusunda fikir birliğine varmıştık. Hiç birimiz bir şey söylemeyecek ve böylece olası tatsızlığın önüne geçecektik. Lakin diğer otobüsün tur rehberi Mehmet Bey ile gelen Mariza Hanım bu isyankar gurubu ilkokul çocuğunu azarlar gibi azarlamaya kalkınca ipler koptu. Ben başta olmak üzere guruptaki herkes içini dökmeye başladı. İşte tam bu sıra şoför otobüsü ani bir frenle durdurarak tartışmaya dahil oldu. Otobüsün bu şekilde ani frenle durdurması gerginliğin daha da artmasına neden oldu. Bazı kişiler neredeyse olayı fiziki kavgaya dönüştürecekti ki araya girenler sayesinde biraz olsun durum kontrol altına alındı.

Tur sonrasında epeyce bir araştırma yaptım elbette. Şikâyet sitelerinde yaşadıklarımızın neredeyse aynısını, hatta çok daha beterini yaşayan insanlar olduğunu gördüm. 2002 yılında Biri Bizi Gözetliyor (BBG) yarışmasında birinci olan Kaan İşçil’in kazandığı parayla kurduğu Kappatur bu mantıkla devam ederse yolun sonunu getiremez. 

Eğer Kappa Tur ve Mariza Hanım’ın yaşattıklarını bir kenara bırakacak olursa genel olarak güzel bir geziydi. Kendi eğlencemizi kendimiz oluşturmayı başarabildik. Lise dostumun ailesi ile birlikte olmak, sohbetler, güzel Yunan Yemekleri, taverna ortamı ve her ne olursa olsun yaşanan tatsızlıklar hafızalarımızda yerini aldı.

Ama bir daha mı asla Kappatur’un kapısının önünden geçmem! Siz siz olun asla bu tür hataya düşmeyin ve dostlarınız uyarın.

27 Mart 2017 Pazartesi

O Son Havalimanını Yapmayacaktık!

Dünya büyük bir savaş içinde. Hatta daha önce yaşadığımız dünya savaşlarından bile daha büyük bir savaş bu. “3. Dünya Savaşı” başladı desek yalan söylemiş olmayız.

Ancak bu savaş farklı bir şekilde cereyan ediyor. Savaş tam anlamıyla teknolojik ve endüstriyel anlamda gerçekleşiyor. Endüstri 4.0 ve insan gücünün iş dünyasından geri çekilmeye çalışılması, bu savaşın fitilini ateşleyen konulardan biri. Ufkunuzu geniş tutmayı başarabilirseniz, ne demek istediğimi çok daha iyi anlayabilirsiniz! Elbette bazı cephelerde sıcak çatışmalarda yok değil.

Türkiye’de bu savaşın en büyük taraflarından biri. Ve doğal olarak büyük saldırılara maruz kalıyor.

Amerika ve İngiltere uçuşlarında elektronik cihazlara konulan yasakta bu çirkin savaşın başka bir yüzü.

Tamamen belgeler ve rakamlar üzerinden konuşacak olursak durum daha da netleşir. Havacılık ve seyahat üzerine referans kabul edilen analizler yapan OAG (Official Airline Guide)’ın araştırma raporları her şeyi açıkça gözler önüne koyuyor zaten.

Türk Hava Yolları (THY) da uzun bir süredir, tek meydandan en fazla noktaya uçan havayolu konumuyla dünya lideri durumunda. THY’nin bu güçlü network ağı, tek başına TAV’ın işlettiği İstanbul Atatürk Havalimanı’nı dünyanın sayılı meydanları arasına taşıyor. İnşaatı devam etmekte olan 3. havalimanının sunacağı kapasite artışıyla birlikte

İstanbul’dan dünyanın daha fazla noktasına, daha sık aralıklarla uçma imkânı da artacak.
OAG’ın 2015 yılında yayınladığı Megahub (Yolcu Transfer Merkezi) raporuna göre İstanbul Atatürk Havalimanı, Avrupa’da Heathrow'dan sonra 2. Sıradaydı. 2015 yılındaki rapor dünyada büyük ses getirdi. Bu raporda en hızlı büyüyen havalimanları ve 2010 yılına kıyasla büyüme oranlarına yer verilmişti. Bu rapora göre Atatürk Havalimanı’ndan 2010 yılında en yoğun günde 30.916 yolcu taşınırken 2015 yılında yüzde 328 büyüme ile bu sayı 132.355'e çıktı. 

Atatürk Havalimanı 2016 yılının Kasım ayında yayınladığı raporda ise, yapılan havalimanı saldırısı ve benzeri terör saldırılarına rağmen sadece 3 sıra gerileyerek 5. sırada yer aldı. 5. sıradaki gerilemiş haliyle bile Madrid, Münih, Roma, Zürih, Moskova gibi havaalanlarını geride bıraktı. İstanbul’un bir diğer havaalanı Sabiha Gökçen ise 2010'da en yoğun günde 3.191 yolcu ile hiç bir listede yokken, yüzde 784 büyüme ile 2015'te 28.199 yolcu sayısına ulaştı ve 2016 yılında Avrupa’nın en büyük düşük bütçeli hub'ı haline geldi.

Büyük ihtimalle 2016 yılında Atatürk Havalimanı’nda gerçekleşen saldırı olmasaydı İstanbul, Heathrow’u geçerek birinci sıraya çıkacaktı.

Terör hamlesi beklenenden daha az kötü etki yapınca, B, C, D planları devreye girmeye başladı. 

Almanya Başbakanı Merkel, mart ayı başında ABD’yi ziyaret etti. Ve buluşmanın hemen ardından güvenlik gerekçesi gösterilerek uçuşlarda elektronik cihazlara konulan yasak geldi.
Yasağın ziyaret sonrası açıklanması da bu tezi güçlendiriyor. Aynı günlerde Hollanda televizyonlarında 'İstanbul ve Körfez havaalanlarının yükselişinin tüm Avrupa için bir tehdit olduğuna' ilişkin haberlerin yayınlanması da dikkat çekti.

Bu yasak; Türkiye, Mısır, Ürdün, Kuveyt, Fas, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden; Egypt Air, Emirates, Etihad, THY, Kuwait Airways, Qatar Airways, Royal Aie Maroc, Royal Jordanian Airlines ve Saudi Arabian Airlines şirketlerini etkileyecek

Qatar, Emirates, Etihad'ın da dâhil olduğu körfez ülkeleri havayolları ve ebetteki THY uçaklara devasa yatırımlar yapıyorlar. En uzun mesafeli ve en konforlu uçakları ilk önce satın alan havayolları hep bu firmalar oluyor.

Ne ilginç tesadüftür ki dünyanın gerçekleşmiş en uzun süreli uçuşlarına baktığımızda 30 sıralı bu listede 36 uzun uçuş yer alıyor ve bu uçuşlardan 13'ü yasaklanan ülkelerden ABD'ye yapılmış. 

Konulan yasağın sadece güvenlik nedeniyle konulduğu safsatasına beni kimse inandıramaz. Dünyanın birçok havalimanında bulunmuş biri olarak Atatürk Havalimanı’nda alınan güvenlik tedbirlerinin, Almanya’da Köln, Düsseldorf, Frankfurt, Münih; İsviçre’de Zürih ve Bassel; Londra’da Heatrow havalimanlarında olmadığını iddia edebilirim.
Olay sadece güvenlikse daha geçtiğimiz günlerde Paris ve Brüksel’de havalimanlarına saldırı düzenlenmedi mi? Madem saldırıdan dolayı İstanbul’da güvenlik zafiyeti bulundu, bu listede Brüksel havaalanı neden yer almadı? Ya da terörün cirit attığı İsrail'in Tel Aviv Ben Gurion Havalimanı neden yok?

Daha önce hiç terörist saldırıya maruz kalmamış körfez ülkelerinin havaalanlarına neden yasak geldi? Emirates olsun, Etihad olsun bu havayollarının ülkelerinde silah taşımak bile yasak. Bu ülkelerin havalimanları, (hadi Atatürk Havalimanı’nı geçtik) Heatrow’dan da JFK’den de 10 kat daha gelişmiş ve teknolojik.

Bu yasaktan sonra Brüksel’den non-stop ABD’ye uçmak isteyen birisi elini kolunu sallaya sallaya uçabilir. Ayrıca, kabin içerisinde tehlike arz eden elektronik aletlerin bagajlarda taşınasının neden sorun teşkil etmediği konusunda da net bir açıklama yapılmış değil.
Yasak ticari bir yasaktır. ABD'nin 'güvenlik' bahanesiyle İstanbul'un havacılıktaki vizyonunu hedef almasının perde arkasında, rekabet edememesi yatıyor. Tamamen havayollarının yolcu taşıma kapasitelerinin azaltılması için yapılmış, dâhiyanece düşünülmüş bir uygulamadır. 

Bu yasaklarla birlikte, ABD’ye bu havaalanlarından yapılan uçuşlar tamamen Avrupa’ya kayacak. 2016 raporuna göre dünyanın en büyük hub'larında ilk 6 havaalanının tamamı, ilk 15 havaalanının da 12'si ABD havaalanlarına ait. Dünyanın en büyük 50 havalimanından 44'üne uçan THY, dünya genelinde uluslararası yolcuların yüzde 78'ine ulaşabiliyor. Gelirlerinin yüzde 90'ını dış uçuşlardan elde eden THY, en önemli yolcu segmentlerinden biri olan dıştan dışa transit yolcuda 2016 yılında 20 milyon yolcuya ulaştı.

Bu arada emirlik ülkeleri ABD’ye yasaklı, ama İngiltere’ye yasaklı değil, niye? Acaba emirlikleri İngilizler kurduğu için mi? İngiltere’nin bütün ülkeleri yasaklarken çıkarları olan ülkeleri yasaklamıyor oluşu Batı’nın ikiyüzlülüğünü bir kez daha gözler önüne serdi.
Bir görüşe göre alınan tedbirler doğru! Bilgisayar yardımıyla uçak hacklemek mümkün!
Öyle ya Fransa'dan New York’a 7 saatte uçan adamın uçağı hacklemek (!) için yeteri kadar zamanı olmayacak, ama 11 saatlik İstanbul - New York uçuşundaki adamın vakti olacak. Tamamen saçmalık çünkü eğer böyle bir tehlike varsa bu tehlike 16 saatten fazla süren Johannesburg – Atlanta, Hong Kong - New York uçuşunda veya 14 saatlik Taipei - New York uçuşunda da olabilir. 

Bu bir savaş, ülkeler yaptıkları veya yapacağı hamleler ile milyarlarca doların el değiştirmesine direk etki ediyorlar. Evet gerçekçi bakmak gerekirse Avrupa’nın bizden "korktuğu" yok ama akılcı bir biçimde fırsatları değerlendirip, bu savaşta Türkiye’nin ayağını kaydırmak için ellerinden gelen bütün çirkeflikleri de yapıyorlar.

Karşılığında ne tür pazarlıklar döndüğünü bilemeyiz ama şu bir gerçek ki bu kesinlikle Avrupa tarafından tezgâhlanan ve İstanbul ile Körfez ülkelerindeki havaalanları ve havayolu şirketlerini hedef alan bir yasak. 

Batı’nın, Doğu’da üretilen ve teknik olarak yeterli parçalara sertifikasyon vermemesi, yeterlilik kurumunu elinde tutup doğulu rakiplerin ürünlerine sürekli yetersiz, uçamaz, kullanılamaz diyerek sürekli kendi ürünlerini satmak için baskı yapması bilinen bir gerçekti. Buna reaksiyon göstermesi gereken ülkelerin de muhakkak birlik olup hareket etmesi gerek.
Bu arada yaşanan bu krizi fırsata çevirmek de mümkün olabilir elbette. Kırılmasın diye elde bilgisayar taşıyan, ama yorulan insanların da olduğunu unutmamak lazım. THY bu konu ile uygulamasında şu anda kısa sürede güzel bir tedbir almış görünüyor. Uçağa binişe kadar bu cihazları kullanıma izin veriyor, sonrasında özel koruyucularla, kırılmayacak ve çalınmayacak garantisi vererek, biniş esnasında topluyor.

Bir de bu uçuşlarda kullandığı uçaklardaki interaktif sistemleri daha da geliştirir ve hard disk bağlayabilir duruma getirirse bu durum avantaj haline bile dönebilir.

Tamamlandığında dünyanın en büyüğü olacak İstanbul 3. Havalimanı, uluslararası transit yolcu piyasasındaki denklemi bütünüyle değiştireceği için, ABD'nin başlattığı ve İngiltere'nin sürdürdüğü pay kapma savaşına önümüzdeki günlerde diğer ülkelerin de katılacağını adım gibi biliyorum.

Düşünsenize bu havalimanı havada 10 saat ve üzeri seyahatler için vazgeçilmez bir transit noktası haline gelecek. Bu uçuşlarda İstanbul'u kullanan Avrupalı yolcular, evlerine 3 saat erken gidebilecek. Birkaç yıl içinde İstanbul, Avrupa'nın ağırlık merkezine dönüşecek. Uçuşlar ucuzlayınca yolcular başta Türk Hava Yolları (THY) olmak üzere ekonomik uçuşları tercih edecek.

Çünkü bu yasak başta 3. havalimanı ve İstanbul merkezli transit hatlar olmak üzere diğer Müslüman ülkelerdeki havayolu şirketlerinin zarar etmesini amaçlıyor. Ekonomik gerekçelerin yanı sıra özellikle Müslüman ülkelerin havayolu şirketlerinin hedef alınması da Trump öncülüğünde daha da yükselen İslamafobia'nın farklı bir uygulaması olarak devreye girmiş durumda.

Kısacası o son havalimanını yapmaya başlamayacaktık!!!

26 Şubat 2017 Pazar

Türk Futbolunun helvasını bile yiyemedik!


Dostlarım, arkadaşlarım, meslek büyüklerim ısrarla neden şike yazmayı kestiğimi soruyorlar.

Evet, haklılar uzunca bir süredir bu konuda yazmıyorum. Ne yazayım ki? Yazılacak her şeyi yazmışım zaten!

Öncelikle şunu bir kez daha belirteyim. Yerel mahkemelerde alınacak hiç bir karar UEFA ve CAS’ı bağlamaz. Aziz Yıldırım hakkında beraat kararı verilse bile bunun UEFA ve CAS açısından hiç bir anlamı olmayacaktır.


Ülkemiz çok kötü günlerden geçti. 15 Temmuz’da hainler vatanımızı 50 yıl geriye götürmeye çalıştılar. Bunlar içinde her kesimden insanlar vardı. Yargıda başrollerdeydi. Şike davasına bakan hâkimlerin de bu azılı terör örgütü FETÖ’den olmaları beni çok şaşırtmadı.

Algı operasyonundan etkilenen Fenerbahçeli dostlarımız hemen bu işin cemaatin işi olduğundan, siyasi olduğundan, komplo olduğundan bahsedeceklerdir. Nitekim “Kumpas” davası şu sıralarda görülüyor. Bakın UEFA bu konuda çok net. Önüne gelen delillerin hukuki yollarla elde edilip edilmediğini dikkate almaz. Yoldan geçen bir vatandaş dahi bir şike pazarlığını kayıt altına alsa ve UEFA’ya gönderse bu kayıt UEFA’nın tüm kurullarında delil olarak kullanılır. Siyasi olup olmadığına, önüne arkasına bakmaz… Şike var mı yok mu ona bakar.

UEFA YARGIYA TAKILMAZ

 

Ortada bir kumpas var. Aksini iddia edemeyiz. Ancak kumpas delillerin toplanmasında, fiillerin ortaya çıkartılmasında. Olayın kendisi maalesef ki yapılmış durumda. Ortada bir şike, teşvik ve futbol talimatları kitapçığında yapılmaması gerekenlerin gerçekleştirildiği bir durum var. UEFA, FİFA ve ebetteki CAS bunların nasıl ortaya çıktığı ile ilgilenmez. Futbol mercileri için yapılması değil şüphesi bile ceza için yeterlidir. TFF’de böyle yapmalıydı, yapmadı! Bunu ben demiyorum. Talimatlar diyor!

Türk futbolunun iyi yönetilmediğinden, her geçen gün kötüye gittiğinden yıllardır bahsettim. Çırpındım… Haykırdım… Elbette ki bunları yaparken sonucun değişmeyeceğini, beni kimsenin dikkate almayacağını bilerek yaptım. Benimkisi tarihe not düşmekti. İlk kez Hıncal Uluç’un köşesinde okumuştum aşağıdaki hikâyeyi ve çok etkilenmiştim;

Bir adam okyanus sahilinde yürüyüş yaparken, denize telaşla bir şeyler atan birine rastlar. Biraz daha yaklaşınca bu kişinin, sahile vurmuş denizyıldızlarını denize attığını fark eder.
 "Niçin bu denizyıldızlarını denize atıyorsun ?" diye sorar.
Topladıklarını hızla denize atmaya devam eden kişi;
"Yaşamaları için" yanıtını verince, adama şaşkınlıkla;
"İyi ama burada binlerce deniz yıldızı var. Hepsini atmanıza imkân yok. Sizin bunları denize atmanız neyi değiştirecek ki ?" der.
Yerden bir denizyıldızı daha alıp denize atan kişi;
"Bak onun için çok şey değişti" karşılığını verir.

Belki de tıpkı bu hikâyedeki gibi birkaç kişiyi aydınlatmaktı asıl amacım. Mesela bu satırları okuyan kişi artık birçok gerçeği görüyor ve daha farklı bakabiliyor yaşananlara…

Ben yıllarca yazdım bu konuyu. Hem de bunları bazıları gibi sadece bugün yapmadım. 3 Temmuz öncesinde yazmaya başladım. Açık açık dillendirdim. “Türk futbolu sakat kalacak” dedim, “Türk futbolu sakat kaldı” dedim... “Türk Futbolu can çekişiyor” dedim. Anlatamadım!

Maalesef Türk Futbolu can vereli çok oldu. Helvasını bile yiyemedik!
2013 Haziran’ında dile getirdik “UEFA bir ilke hazırlanıyor” dedik. “Londra’da değiştirdiği disiplin talimatını ilk kez Fenerbahçe ve Beşiktaş başta olmak üzere, Türk takımları üzerinde uygulayacak. Birçok takım bir alt ligde mücadele etmek zorunda kalacak” diye uyardık.

Fenerbahçe UEFA’nın başına bela oldu” diye yazmıştım. Gerçekten de UEFA bizden yaka silkti. UEFA’nın şaibelere bulaşmış eski Başkanı Michel Platini’nin belirli bedeller karşılığında ödünler vermesi, süreci ötelemesi bugünkü UEFA yönetiminin fena halde başını ağrıtıyor. CAS’ın önümüzdeki hafta vermesi beklenen kararları UEFA’yı da doğrudan etkiliyecek.

CAS’ın vereceği bu karar çok radikal olacak.  İlk olacak. Büyük bir ihtimalle Türkiye liglerinin yeniden şekillenmesini gerektirecek kararlar alınacak. Çünkü UEFA ilgili kararında yöneticileri şike eylemine karışan tüm kulüpleri küme düşürecek. TFF’nin üyeliğinin askıya alınması da bu seçenekler içinde.

Fenerbahçeliler, Fenerbahçeli” olmak yerine “Azizbahçeli”olunca daha az hasarla atlatabilecekleri bir kazadan pert olup çıkmak üzereler demiştim. Soruşturmada adı geçen diğer kulüpler sadece bir alt lige düşürülerek yırtacakken Fenerbahçe’nin bir alt lige değil, 2 alt lige düşürülmeleri söz konusu olabilir. Bunu daha önce de söylemiştim tekrar ediyorum. Bu da ihtimaller arasında.

SİYASİ KRİZ KAPIDA! 

 


Şimdi bambaşka bir sorun ile karşı karşıyayız. Avrupa ile ilişkilerimizin pamuk ipliğine bağlı olduğu bir süreçteyiz, gerginlik had safhada. Yetmezmiş gibi bir de bu sorun hortlayacak.
Ülkemiz tarihi ve kritik bir süreçten geçiyor. 16 Nisan’da yönetim şeklimizi yeniden belirleyeceğimiz bir referandum var. Tam bu referandum öncesinde milyonlarca taraftarı ilgilendiren bu negatif kararın açıklanması ne kadar doğru? Ben siyasetten anlamam ama bu siyasilerin epeyce başını ağrıtacağa benziyor. Allah kolaylık versin!